Gökyüzü kızınca!

Bazı günler gökyüzü sadece kararmıyor, küskünleşiyor. Bulutlar donmuş gibi; insanın yüzüne çarpan rüzgar adeta kutup uyarısı gibi işliyor iliklere. İşte başlıktaki o “hava muhalefeti” denen durum da böyle başlıyor: Doğanın kendi içinde denge arayışı, insanlıkla yolları sık sık kesişen bir meteorolojik senaryo…

Hava olayları dediğimiz şey; sıcaklık, basınç, nem oranı gibi unsurların dansıyla oluşan karmaşık bir sonuç. Fakat bu dansın temposu bozulduğunda en çok kim etkileniyor?
İlk sırada uzun yola çıkmak zorunda olanlar var. Ardından hayvanlarıyla dağ başında yaşam mücadelesi veren üreticiler. Sonra da ihtiyaçlarımızı karşılamak için gecesini gündüzüne katan lojistik zinciri… Tıpkı devrilen bir domino taşı gibi: Bir halka tökezleyince, zincirin tamamı sarsılıyor.

Ama asıl soru şu: Bu zincir niye bu kadar kırılgan?

Yanıtı biraz can sıkıcı: Çünkü biz insanlar doğayı hep “bizim dışımızdaki bir şey” gibi görüp öylece kullanıyoruz. Bu yaklaşımın adı başka değil; düpedüz bencillik. Tabiatla olan etkileşimimizde ne verirsek onu alıyoruz. Bu kural sadece doğa için değil, insan ilişkileri için de geçerli. Atalar ne demiş? “Ne ekersen, onu biçersin.”

Bir babanın çocuğuna sertliği, yıllar sonra onun aynasında çarpabilir yüzüne. Bir dostluk, bir nazik sözcükle yeşerirken, bir öfke anı da yıllar sürecek kırgınlıklar doğurabilir. Yani sonuçlar asla tek yönlü değil; denge varsa her şey yerli yerinde, ama denge bozulursa, işler sarpa sarıyor.

Ve unutmayalım: Denge bozulduğunda sadece suçlu olan yanmaz; kurunun yanında yaş da gider. İşte bu yüzden, hava muhalefetini yalnızca soğuk bir rüzgar olarak değil, doğanın bize gönderdiği bir uyarı olarak görmek gerekir. Çünkü doğa yalnızca tepki verir; nasıl bir eylemde bulunduğumuzu ise biz seçeriz.

Tekil Yazı Reklamı - Alt – Masaüstü 336x280 piksel
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.