
“Yorgan yastık” deyince çoğumuzun aklına sıcaklık gelir; huzur, rahatlık, dinlenme… Ama aslında bu ikili, bir desteğin simgesidir. Yalnızca uykuya değil, insana da iyi gelir. Çünkü yorgan da yastık da, tıpkı bir annenin eli gibi, hem korur hem de sarar.
Bu kavramı ben hep iki yönüyle düşündüm: biri maddi, diğeri manevi. Maddi olan tarafı hijyen, düzen, konforla ilgilidir. Ama manevi tarafı, çok daha derin bir destek biçimidir: moral. İnsan, hangi işi yaparsa yapsın, kim olursa olsun, bazen sadece bir “iyi ki varsın” duymaya ihtiyaç duyar. İşte o an, bir yorgan gibi üzerimizi örten, bir yastık gibi başımızı dayadığımız o moral desteğidir hayatı katlanılır kılan.
Aslında her insan, kendi iç dünyasında bir “keyif çanağı” arar. Bazen bir dostun sesi olur, bazen bir radyo yayını, bazen de bir anne sözü… Çünkü insanın moraline dokunan her şey, bir tür ilaç gibidir. Kimi dinlendirir, kimi ayağa kaldırır, kimi de sadece orada olduğunu hissettirir.
Ve evet, işte burada karşımıza dünyanın en güçlü moral kaynağı çıkar: anne.
Dünyaya gözümüzü açtığımız anda başlayan o koşulsuz sevgi, sadakat ve şefkat… Annenin eli, sadece üzerimizi örten bir yorgan değildir; kimi zaman alnımızdan akan teri siler, kimi zaman yüreğimize dayanacak bir yastık olur. O, hayatın her safhasında “yanımızda” olmanın diğer adıdır.
Belki de bu yüzden “ayıkla pirincin taşını” derken, hayatın karmaşasında en kıymetli olanı seçmeyi öğreniyoruz. Kimi zaman “ortada kuyu var yandan geç” diyerek kırılmadan, incinmeden yürümeye çalışıyoruz. Ama ne kadar geçersek geçelim, dönüp dolaşıp o ilk sığınağa, o ilk desteğe — annemize — varıyoruz.
Bir şarkı vardı hani:
“Çabuk gel annem, bekletme…
Önemliyim ben, aklın bende…”
Ne zaman duysam, çocukluğumun kokusu siner o dizelere. Çünkü her birimiz, aslında o yorganın sıcaklığında, o yastığın yumuşaklığında biraz çocuk kalıyoruz.