105 yıl önce 1919 başında ABD Başkanı Wilson’un önerisi ile ABD, İngiltere ve Fransa Batı Anadolu ve Trakya’nın Yunan’a verilmesi konusunda anlaşmışlar, onların savaş gemileri desteği ile Yunan’ı 15 Mayıs 1919 sabahı İzmir’i işgal etmekle görevlendirmişlerdi.
Yunan işgalinde İngiltere, Yunan’ın her istediğini yerine getiriyor; silah, cephane ve para desteği veriyordu. Bunun nedeni ise İngiliz Başbakanı Lloyd George’un “Türkler Avrupalıların başına dert açmışlar, hiçbir zaman Avrupalı olamamış, Avrupa medeniyetini benimsememiş ve daima savaşa neden oldukları”[1] kuruntusu idi.
İngiliz başbakanının bu kuruntusu Kasım 1918’den itibaren Anadolu’nun işgal ve işbirlikçi arenasına dönüşmesine neden olacak; Türkleri imha etmek için tüm işbirlikçi azınlık unsurları ile birlikte topyekun Türklere kaşı mücadele edeceklerdi.
Bu hain planlar , Türk’ün sinesinde parçalanmış, Atatürk liderliğinde bir kasırgaya dönüşmüş; Büyük Taarruz’da Yunan ve ona destek veren “İngiltere, ABD ve Frsnsa kumpanyası” yenilmişti.
Yenilen Yunan can derdine düşüp Türk Ordusu’ndan kaçarken, Türk atlıları takip etmesin diye köprüleri ve köyleri yakıp yıkarak kendilerini emniyete aldıklarını düşünmekte; geri çekilişlerini [kaşışlarını] yerel işbirlikçi yangın mangalarının da katkısı ile “Türklerden intikam alma hırsıyla” bir katliama dönüştürmekteydiler.
İşte bu katliam planlarından biri Eskişehir’de geri çekilen Yunan güçlerince uygulanır.
Akarbaşı camisine doldurulan Türkler topluca yakılmak istenir. Yunan askerleri ellerinde gaz tenekeleri ile cami etrafında iken “bir mucize” gerçekleşir. Burada, sözü Aka Gündüz’e bırakalım:
“Saat iki buçuk… Yuvalarına henüz girmemiş korkulu gözler, kasabanın arkasındaki tepeye doğru dikilmiş. Kirpikler hareketsiz, kalpler durgun, kaşlar mütehayyir [ne yapacağını bilmeyen] bir kalkışla sâbit:
-Tepede bir atlı var!
-Başka kıyafetli bir süvari!
-Bayrak!
-Bizim bayrağımız!
-Türk bayrağı!”
Tam bu sırada Eskişehir tepelerinden üç kurşun sesi duyulur: Bu, Türk süvarilerinden olan
Hasan Çavuş’un silahından çıkan kurşundur.
Ellerinde Türk bayrakları ile hücuma kalkarlar.
Türk süvarileri şehre girerken Hasan Çavuş, üç el ateş eder. Hasan Çavuş’un sıktığı bu üç el kurşun, ‘Ölümü Öldüren Üç Kurşun’dur.
Arkadan Binbaşı Sâmi ve Osman Çavuş, askerlerle birlikte hücuma katılırlar. Düşman
(Yunan) korkuyla kaçar.
Ahali sevinçle Türk süvarilerinin yanına koşar. Herkes atlılara bir şeyler ikram etmek ister.
Ancak onların beklemeye vakitleri yoktur.”[2]
Böylece Yunan’ın planlı Türk katliamı önlenmiş olur.
Bu ülkeyi “yurt” edinmek için “ayaklar çıplak” nasıl mücadele ettiğimizi, içimizdeki işbirlikçi hainlerle de ayrıca uğraştığımızı unutmayalım” diye unutulan ihanet dolu günleri, işbirlikçilerin Yunan sevgisi yüzünden “masum ” insanlarımızın katledilip, iğrenç tecavüzlere maruz kaldığını hatırlatalım; “ölümü öldürmek için atılan kurşunları sıkan” kahramanları unutmayalım.
Kar, izleri örtmesin.
Evvel gidenlere selam olsun.
[1] Taner Baytok, İngiliz Kaynaklarında Türk Kurtuluş Savaşı, Ankara 1970, s.6
[2] Aka Gündüz, Ölümü Öldüren Üç Kurşun, Hakimiyeti Milliye, 13 Kasım 1922, Pazartesi, Sayı-659, s.2