Öncelikler belirtmek isterim ki;
İçinde Atatürk’e, Silâh arkadaşlarına ve Kuvayı milliyecilere yer verilmeyip, 29 Ekim Cumhuriyet bayramından ve Türkiye Cumhuriyeti Devletinin kuruluşundan tek kelime edilmeyen bugünkü Cuma hutbesini yazıp Müftülüklere gönderen Diyanet İşleri Başkanının TÜRK, İHLÂS SAHİBİ BİR MÜSLÜMAN VE İNSAN olduğunu söyleyebilir misiniz?
Ali Erbaş’ın Diyanet İşleri Başkanı olduğu andan bugüne kadar câmi cemaati hızla azalmış, deistler çoğalmış, göz bebeği kuruluşumuz olan Diyanet İşleri Başkanlığının saygınlığı ve güvenirliği kaybolmuş, itibarı yerlerde sürünmektedir.
İnsanları dinden soğutarak câmilerden uzaklaştırmak ve dini vecibeleri yerine getirmekten alıkoymak Şeytanın başlıca işlerindendir.
Diyanet İşleri Ali Erbaş, Şeytan’ın yaptıklarını fazlasıyla yapmakta olup, Müslümanların tepki, ikaz ve şikâyetlerine rağmen İslâm’a zarar vermekten bir türlü geri atmamaktadır.
Salih Müslümanlar arasında hızla artan bir şekilde, Ali Erbaş bütün bu yanlışlıkları bilerek, isteyerek ve kasten yaptığı kanaati hasıl olmaktadır.
Gayesi İslâm’a zarar vermek, Diyanet Teşkilâtının millet nezdinde ki itibarını sıfırlamak, insanlarımızı İslâm’dan soğutmak, câmilerden uzaklaştırmaktır ki bunda da bir hayli başarılıdır!
Dini bütünlüğümüzün ve milli birliğimizin daha fazla zarar görmemesi, Diyanet teşkilâtımızın itibarının ayaklar altında kalmaması ve İslâm düşmanlarınca alaya alınmaması için Sn. ERDOĞAN’A düşen en büyük görev; ALİ ERBAŞ’I derhal Diyanet İşleri başkanlığı görevinden alarak, O’nun yerine Türk milletine, Türk milletinin kahramanlarına, Türkiye Cumhuriyeti Devletine karşı saygılı, dini bütünlüğümüze ve milli birliğimize yar ve sadık ihlâs sahibi birini getirmektir.
SUÇLUYUZ!
AKP, BU SUÇLULUĞUMUZUN KARŞILIĞIDIR!
AKP ve küçük ortağı bir doğal âfet mi?
Yoksa ilâhi kaynaklı bir başka felâket mi?
Muhalefet ise;
Meselesiz, dirayetsiz ve iddiasızlar.
Renksiz, kokusuz iyot benzeri bir yapıda olup, tamamı birden ”AKP’yi koruma, kollama ve yaşatma derneği” olarak görevlendirilmişler.
Allah’ın mülkünde,
Allah’ın nimetlerine aldırmaksızın,
O’nun emir ve yasaklarına sırt çevirip,
O’na karşı muhalefet ve kendi tarihine nankörlük eden milletler büyük felâketlere uğrayarak geçim darlığı ve çeşitli karışıklıklara mahkûm bir şekilde zelil ve sefil bir hayatın esiri olurlar…
İşte millet olarak bugün AKP’nin elinde büyük belâlara duçar olup geleceğimiz karartılarak her gün bir önceki günden daha zelil, daha sefil bir hayat yaşamak mecburiyetindeysek bunun tek sebebi; dinimiz İslâm’a ve şanlı Türk tarihimize sırt çevirmemizdir.
Belâ yalnızca deprem, sel, salgın hastalık, yangın ve de kuraklık şeklinde gelmez. Belâ bazen bir siyasi iktidar olarak ta gelebilir.
Gelir ve senin;
Bayrağına,
Üniter yapına,
Bağımsızlığına,
Orduna, Andına,
İstiklâl Marşına,
Milli bayramlarına,
Atatürk ve kahramanlarına,
Türk kimliğine ve dahası seni sen yapan tüm milli ve mânevi kutsallarına saldırarak diğer tüm âfetlere rahmet okutturur. Yoksa bugün biz bunu mu yaşıyoruz, ne dersiniz?
Yüce Allah’ım!
Kur’an Mâide âyet 54 de övdüğün,
Adâletle hükmetmeye memur edip düşkünlere arka kıldığın, zâlimlerin üzerine göndermek için halk edip Doğu’da iskân ettiğin Türk milletini en kısa zamanda aslına döndür ve başındaki bu belâ ve sıkıntılardan tez zamanda kurtar ki, hem kendisi, hem de dünyanın çeşitli bölgelerinde sömürülen ve çilelerle inleyen mazlum topluluklar huzur ve güvene erebilsinler.