Devletin kapısı kime açık, kime kapalı?

Heybeliada’da bir tablo var ki insanın aklıyla alay eder gibi. Heybeliada Deniz Lisesi kapalı. Bu ülkenin denizcilerini, subaylarını yetiştirmiş köklü bir kurum kapalı. Ama aynı adada Ruhban Okulu’nda inşaat ve yenileme faaliyetleri aralıksız sürüyor. Mesele bina değil, mesele zihniyet. Kime, neye, hangi gerekçeyle kapı açtığımız; kime, neyi, hangi gerekçeyle kapattığımız sorusu ortada duruyor. Devlet, kendi asli kurumlarına sırtını dönerken başka başlıklarda olağanüstü bir hassasiyet sergiliyorsa, burada sorgulanması gereken ciddi bir tercih vardır.

Ama sorun sadece tercih meselesi de değil. Sorun, çürümenin artık münferit olmaktan çıkıp yaygınlaşmasıdır.

Karabük’te bir cami imamı tefecilik operasyonunda tutuklanıyor. Müezzin adli kontrolle serbest bırakılıyor. Ortaya çıkan para trafiği 45,5 milyon lira. Evlerden Glock tabanca çıkıyor, fişekler çıkıyor, milyonluk senetler, ajandalar, ödeme takip notları çıkıyor. İmam tutuklu, müezzin serbest. Sormak gerekiyor: Bu insanlar bu düzeni kurarken kim görmedi, kim duymadı, kim denetlemedi?

Daha da vahimi, Habertürk Genel Yayın Yönetmeni Mehmet Akif Ersoy’un 2015 yılında Diyanet İşleri Başkanlığı’nda müşavirlik yapmış olması. Bugün ise “uyuşturucu bulundurmak”, “uyuşturucu kullanımı için yer sağlamak” ve “kadınlara uyuşturucu temin etmek” suçlamalarıyla tutuklu. İsimler değişiyor, makamlar değişiyor ama tablo değişmiyor. Her defasında “istisna” deniliyor. Oysa istisnalar bu kadar çoğaldıysa, artık sistem sorgulanmalıdır.

El konulan gümrük mallarını çalıp satanlar…
Adliye emanetini soyup İngiltere’ye kaçanlar…
Bir başka adliye emanetinden 6,5 milyon lirayı zimmetine geçiren kâtipler…

Hepsi için aynı soru geçerli: Bunlar utanmadan “mülakatsız, sınavsız” işe aldıklarınızdan mıydı? Liyakatin yerini sadakat alınca, kamu düzeni de adalet de böyle çöker.

Ve Meclis… Türkiye Büyük Millet Meclisi. Adı “milletin iradesi” olan yerde taciz iddiaları. Üstelik stajyer kızlar. Taciz edenler Meclis’te, göz yumanlar Meclis’te, çocukları susturmaya çalışanlar yine Meclis’te. Burası sıradan bir bina değil. Burası milletin namusu. Bu rezilliğin üstü örtülemez.

Çünkü burada işlenen suç sıradan bir suç değil. Görevi gereği o suçu engellemesi gereken kişinin, kamu gücünü ve makamını kullanarak suçu işlemesidir. Hukuk dilinde bunun adı açık:

  • Görevin sağladığı nüfuzu kötüye kullanarak suç işlemek
  • Görevini kötüye kullanmak suretiyle suç işlemek

Ama mesele sadece adliye koridorlarıyla sınırlı değil. Ana akım medyada boy gösteren “uzmanlar”, yıllardır Türk toplumunun değerlerini aşındırıyor. Dizilerde silah, mafya, ihanet, aldatma, şiddet… Sürekli ölüm, sürekli kaos. Gündüz kuşağı programları ise başlı başına bir ahlak yıkımı. Herkes görüyor ama kimse umursamıyor. Bu bir tesadüf değil; bilinçli bir tükenişin parçası.

Ve bütün bu hengâmenin sonunda Ankara Ulus’ta ucuz oteller… Yaşlı emeklilerle dolu. Günlüğü 200-400 lira. Aylık 6 bin lira veren var, 12 bin lira veren var. 6 bin lira verenlerin odasında tuvalet yok, banyo yok. Bir otel köşesinde, yalnız, sessiz, unutulmuş insanlar… Bu ülkenin ömrünü vermiş insanları.

Bir yanda makamlar, imtiyazlar, korunup kollanan suçlar…
Diğer yanda bir otel odasında hayata tutunmaya çalışan emekliler.

Asıl soru şu: Devlet kimin devleti? Hukuk kimin için var? Ahlak kimden bekleniyor?

Bu sorulara dürüst cevaplar verilmeden ne adalet gelir, ne huzur, ne de güven.

Tekil Yazı Reklamı - Alt – Masaüstü 336x280 piksel
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.