Her yıl aynı hikâye, her yıl aynı feryat!
Fındık üreticisi şikâyet etmekten, biz de aynı konuyu yazmaktan bıkmadık.
Peki, ne değişti? Koskoca hiçbir şey.
Fındık fiyatları dibe vuruyor, Ziraat Odaları her yıl aynı nutukları atıyor, hükümetler ise bu konuda kalıcı bir çözüm üretemiyor. Ama sorunun temelinde ne yatıyor biliyor musunuz? Üreticinin kendi hataları.
Açık konuşalım: Fındık üreticisi, yıllardır düzelmeyen sorunlarının baş sorumlusu. “Hükümet destek vermiyor”, “Fiyatlar düşük”, “Tüccar bizi sömürüyor” gibi laflar ediliyor ama gerçek şu ki üretici, kendisine çeki düzen vermediği sürece bu sorunlar bitmez.
Eskiden dedelerimizin büyük arazilerinde, planlı ve organize bir şekilde fındık üretilirdi. İhtiyaca göre pazara ürün indirilir, ihtiyaç yoksa ürün depoda saklanırdı.
Peki şimdi?
Bugün o büyük topraklar bölündü, bir daha bölündü ve 100 kilo fındık toplayan üretici hemen pazara koşuyor. Emanete veriyor ama emanetteki ürün zaten üreticinin elinden çıkmış oluyor.
Peki tüccar ne yapıyor?
Tüccar, üreticinin emeğini, fındığını işleyip pazarda fahiş fiyatlarla satıyor. Üretici ise avucunu yalıyor.
Üretici, pazarın şartlarına ayak uyduramadıkça ve bir araya gelip daha güçlü bir yapı oluşturmadıkça bu tablo değişmeyecek. Bölük pörçük üretimle, organize olamadan fiyatları kontrol etmek hayal olacak.
Peki, çözüm nedir?
Elbette, Ziraat Odaları’nın ve üretici birliklerinin bir an önce somut adımlar atması gerekiyor. Masa başından demeç vererek, birkaç başkan bir araya gelip fotoğraf çektirerek bu iş çözülmez. Eğer üretici, kendi çıkarlarını korumak adına ciddi politikalar geliştirmezse, daha uzun yıllar aynı sorunları konuşup dururuz. Üreticinin ilk yapması gereken şey birlik olmak, beraber hareket etmek ve fındığını değerine satabilmek için kendi stratejilerini geliştirmektir.
Fındık üreticisi, fındığının kilosuna bakmadan, pazara egemen olabilmek adına kolektif bir şekilde hareket etmelidir. Ancak o zaman ciddiye alınır.
Şayet bu adımlar atılmazsa, her yıl aynı türküyü söylemeye devam edeceğiz: “Fındık dalda tekleme, yar yollarımı bekleme…”