Karadeniz’den yükselen Cumhuriyet meşalesi

Her 19 Mayıs sabahı, bu milletin hafızasında aynı cümle yankılanır: “Bağımsızlık benim karakterimdir.” Bu söz yalnızca bir liderin değil, bir halkın yeniden ayağa kalkışının, özgürlüğe duyduğu sarsılmaz inancın ifadesidir.

19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Mustafa Kemal, işgal altındaki bir ülkeye sadece umut değil, yön de vermiştir. O yön, halk egemenliğidir; o yön, Cumhuriyet’tir.

Bu tarih, aynı zamanda gençliğe verilmiş bir emanettir. Atatürk 19 Mayıs’ı gençliğe armağan ederken, onları bir bayram neşesiyle değil, bir görev bilinciyle donatmıştır.

“Ey Türk gençliği” diye başlayan hitabesi, bugün hâlâ her satırıyla sorumluluk yüklüdür. Cumhuriyet’in değerlerine sahip çıkmak, sadece geçmişe saygı değil; geleceğe karşı görevdir.

Cumhuriyet’in temeli olan bağımsızlık ruhu, yalnızca askeri bir zaferle değil, siyasi ve diplomatik başarılarla da örülmüştür. Bu noktada Lozan Antlaşması özel bir yer tutar.

24 Temmuz 1923’te imzalanan bu antlaşma, Türkiye’nin egemenliğini tüm dünyaya kabul ettirdiği diplomatik bir zaferdir. Sevr’in zincirlerini parçalayarak, bu toprakların üstünde hür yaşamayı mümkün kılmıştır. Ancak ne yazık ki bugün, Cumhuriyet’in nimetlerinden faydalanarak siyaset yapan bazı çevreler, özellikle de DEM Parti’nin içinde bulunduğu odaklar, Lozan’ı hedef alarak Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tartışmaya açmaya çalışmaktadır.

Bu, sadece tarihi cehalet değil; aynı zamanda bir milletin geleceğini sabote etmeye yönelik bir teşebbüstür.

Böylesi bir dönemde, yıllardır terörle mücadele eden bu ülke, geçtiğimiz haftalarda dikkat çekici bir gelişmeyle karşılaştı: PKK’nın “silah bırakma” sinyalleri geldi. Her ne kadar temkinle yaklaşılması gereken bir süreç olsa da, bu açıklamaların zemin bulabilmesi dahi Türkiye’nin siyasal istikrarı ve Cumhuriyet’in sağladığı demokratik yapı sayesinde mümkün olmuştur.

Ancak silah bırakma çağrısı yapılırken aynı anda Cumhuriyet’in kurucu metni olan Lozan’ın tartışmaya açılması, kimlerin gerçekten barıştan ve demokrasiden yana olduğunu sorgulatır niteliktedir.

Bu noktada özellikle Karadeniz halkının duruşu her zaman nettir. Samsun’da yakılan bağımsızlık meşalesi, Karadeniz’in dağlarında yankı bulmuş; halk, Mustafa Kemal’in çağrısına kulak vererek cepheye koşmuştur. Giresun’un gönüllü alayları, Topal Osman Ağa’nın milisleri, sadece silahla değil; onurla, inançla savaşmıştır. Karadenizli, Cumhuriyet’i sadece bir yönetim biçimi olarak değil, bir varlık sebebi olarak görür. Bu yüzden 19 Mayıs, Karadeniz için bir anma değil, bir direnişin yıldönümüdür.

Bu noktada tekrar yinelemekte fayda görüyoruz, Atatürk’ün gençliğe hitabesi, sadece bir nutuk değil; bir vasiyettir. O vasiyet, Cumhuriyet’in bekçiliğidir. Ve özellikle böyle bir dönemde, gençliğe düşen en büyük görev; Lozan’a saldıranlara karşı, Cumhuriyet’in hakkını ve hukukunu savunmaktır.

Samsun’dan doğan güneşin, 105 yıl sonra hâlâ yolumuzu aydınlatıyor olması tesadüf değildir. O ışığın sönmemesi için, geçmişi unutmadan, bugünü anlamalı ve yarına sorumlulukla bakmalıyız. Çünkü unutmayın: Bu memleketin kurtuluş hikâyesi bir denizin üzerinden yürüyerek başlamıştı. Ve o denizin adı Karadeniz’di.

19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

Tekil Yazı Reklamı - Alt – Masaüstü 336x280 piksel