Milli Egemenlik…

Yayınlama: 14.10.2024
29
A+
A-

Binlerce can dirilse de nakletse geçmişi, Dağlar lisana gelse de anlatsa hepsini;
Garbın cebin-î zâlimi affetmedim seni,
Türküm ve düşmanım sana, kalsam da tek kişi…”[1]

Bize yurdumuzu “kanları ile yokluklar içinde yurt yapanları” minnetle daima anmak ve unutulmasına elimizden geldiğince engel olmak vicdan ve namus borcumuzdur. Onların bu “emsalsiz mücadelelerini” görmezden gelenlere karşı, gerekli cevabı vermek ise Türk ve T.C.

vatandaşı olmamızın gereğidir.

Bilgisiz bilgililerin Sakarya [Polatlı-Haymana] ve Büyük Taarruz’a dil uzatarak, bu mücadeleleri küçümseyen, sıradanlaştıran veya inkar eden düşüncelerine karşı çocuklarımızı bilgilendirmek görevimizdir.

Gücünü ve tek yasal dayanağını Türk Milleti’nden alan, Kuvayi Milliye’yi ve onun ardılı olan TBMM’ni, Cumhuriyet’i kuranları; Milli Mücadele’nin “ilham ve kuvvet kaynağı, milletin kendisidir[2]  ilkesini, yani Milli Egemenliği unutmamız, “bilgisiz  bilgililere” verilecek en önemli cevaptır.

“Memleketimizin ve milletimizin başına gelmiş olan bunca felâketler hiç şüphe etmemelidir ki, bu gafil insanların memleketin talihini ve iradesini ellerinde tutmuş olmalarından ileri gelmiştir. Varlığımızı, bağımsızlığımızı kurtaran bütün işler ve hareketler, milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek belirtisinden başka bir şey değildir.”[3]

“Bilgisiz bilgililer”  için, “milletin müşterek fikrinin, arzusunun, azminin yüksek belirtisi olan ve varlığımızı ve bağımsızlığımız kurtaran”  bütün iş ve hareketlerini hatırlatmak, onların aziz hatıralarını yaşatmak Milli Mücadele kahramanlarımıza olan saygının gereğidir.

Bu saygının dayanağı ise Milletin iradesidir. Nitekim Mustafa Kemal Paşa, Yunus Nadi’nin ”Her kerameti[4] Meclisten beklemek niyetinde miyiz?” sorusuna, “Ben her kerameti Meclisten bekleyenlerdenim” şeklinde cevap vermiş; Milletimizin  “esaret ve zillet[5] kabul etmeyeceğini”  ayrıca vurgulayarak, Türk milletinin her gücün üstünde olduğunu vurgulamıştır.[6]

Devlet denen aygıt,  “tarihlerinin, bilhassa kuruluşuna dayanak olan bilgilerin, olayların, bu olayları gerçekleştirenleri” her türlü hurafelerden arındırarak evlatlarına okullarda öğretmek zorundadır.

Tarihlerini araştırmayanlar, Milletin karşı karşıya kaldığı musibetleri nasıl öğrenebilirler?

“Türk’ün çektiği bütün felâketler, maruz kaldığı tehlikeler ve musibetler hep kendi öz benliğini, millî varlığını ihmâl”[7] etmesinden kaynaklanmıştır.

Sorgulamadan, Yüce Kitabımız Kur’an’ın emri olan “aklı kullanmanın yerine,” doğrudan söylenenleri kabul ederek robotlaşan, her kerameti “mutlak itaat” ettiklerinden bekleyen, Kur’an’ın “düşüne düşüne oku”[8] emri yerine düşünmeden söyleneni aynen kabul eden “bilgisiz bilgilileri” bilgilendirmek, yanlış düşüncelerini düzeltmek de vatandaşlık görevimiz olmalıdır.

“Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize, görecekleri  eğitimin sınırları ne olursa olsun, ilkönce, her şeyden önce, Türkiye’nin geleceğine, kendi benliğine, milli ananelerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele etmek lüzumunu”[9]  öğretemediğimiz için,  bugünlerde “bilgisiz bilgililerin” Milli Mücadeleyi küçümseyen, yok sayan, sıradanlaştıran cümleleri ile karşı karşıya kalmaktayız.

Siyasi varlık, dil ve yurt birliği ile birlikte tarihi ve ahlaki yakınlık “Türk Milleti’nin kuruluşunda etkili olduğu görülen doğal gerçekler”[10] olup,  bu gerçeklerin hatırlatılması, “bir milletin büyüklüğünün coğrafi yüz ölçümü ile değil, yüreğinin asaleti, ülküsünün yüksekliği ile ölçüldüğünün”[11] hatırlatılması gerekmektedir.

Çünkü, “kudretsiz dimağlar, zayıf gözler, hakikati kolay göremezler. O gibiler, Büyük Türk Milleti’nin yüksek seviyesine nazaran geri adamlardır.”[12] 1918-1923 arasında aralıksız olarak beş yıl süren Milli Mücadele, “milletin kuvvetlerini birleştirmesinden ileri gelmiş; milletimizin tek bir vücut gibi gösterdiği sarsılmaz birlik sayesinde başarıya ulaşılmıştır. Her Türk ferdinin son nefesi, Türk Milletinin nefesinin sönmeyeceği, onun ebedi olduğu”[13] bilinci ile verilmelidir.

Kadınlarımızın namuslarını kirleten, camilerimizi yakıp, yıkan, mazlumları diri diri yakanlara karşı mücadele ederek “Hayra ve barışa yönelik işler”[14] yapan Milli mücadele kahramanlarını nasıl unutabiliriz?

Bu mücadeleyi verenlerin 30 Ağustos-9 Eylül 1922 arasında yapılan Büyük Takip askeri harekatı sırasında günde 30 km. ayaklar çıplak ya da çarıkla savaşarak, yakılan köy ve kasabaları kurtararak İngiliz destekli Yunan düşmanını kovalamasını “küçümseyenlere” karşı elimizden geldiğince “doğruları ve yaşananları” hatırlatmak camilerimizde ezan seslerinin susmasını engelleyen kahramanlarımıza karşı manevi görevimizdir.

“Ne vakit başladığı bilinmeyen zamanlardan beri bağımsızlık şerefi ile yaşayan milletimiz, Kasım 1918’de İstanbul başta olmak üzere başlayan düşman işgalleri ile en feci yıkılışla nihayet buluyor gibi görünmüşken, kaydı esarete karşı evladını ayaklanmaya davet eden ecdat sesi kalplerimiz içinde yükselmiş ve bizi son kurtuluş savaşına davet etmiş,”[15] bu davetten zaferle çıkarak Milli Egemenliği’ni kurmuştur.

“Bütün cihan bilmelidir ki artık son Türk devletinin ve Türk Milleti’nin başında hiçbir kuvvet yoktur, hiçbir makam yoktur. Yalnız bir kuvvet vardır. O da Milli egemenliktir. Yalnız bir makam vardır. O da Türk milletinin kalbi, vicdanı ve mevcudiyetidir.”16

“Hiç şüphe yok, devletimizin ebedi müddet yaşaması için, memleketimizin kuvvetlenmesi için, milletimizin refah ve mutluluğu için hayatımız, namusumuz, şerefimiz, geleceğimiz için ve bütün kutsal kavramlarımız ve nihayet her şeyimiz için mutlaka en kıskanç hislerimizle, bütün uyanıklığımızla ve bütün kuvvetimizle milli egemenliğimizi muhafaza ve müdafaa edeceğiz.”[16]

Milli egemenliğimiz olmadan olmayacağımız, bunun yaşaması ve devam etmesi ve nesilden nesile aktarılması için, “bilgisiz bilgililerle, etnik milliyetçi bölücülerle, sözde İslamcı-Ümmetçi çıkar tayfasıyla, Türk’e ve Türk Milleti’ne karşı husumet besleyenlerle” dedelerimiz gibi mücadele ederek, onlara da bıkmadan ve usanmadan egemenliğin dayanağının oluşturulduğu Milli Mücadele günlerinde yaşananları anlatmaya, artık hepsi ebediyete göçmüş olan “şehitlerimizin, gazilerimizin, mücahit ve komutanlarımızın” kahramanlıklarını yaşatmak adına devam edeceğiz.

Kar, izleri örtmesin.

[1] İstanbul’un düşman İtilâf Devletleri tarafından Kasım 1918’de işgali sırasında yazılmış olan dörtlük.

[2] TBMM, Mustafa Kemâl Atatürk’ün Millî Birlik ve Millî Egemenlik Üzerine Sözleri

Web site adresi: http://www.tbmm.gov.tr/kultursanat/me_ata_soz.htm

[3] TBMM,  a.g.site

[4] “Olağanüstü kudret veya güç” anlamında.

[5] Aşağılanma, hor görülme

[6] TBMM,  a.g.site

[7] TBMM, a.g.site

[8] Mezzemmil Suresi, 4. Ayet.

[9] TBMM,  a.g.site

[10] TBMM,  a.g.site

[11] TBMM,  a.g.site

[12] TBMM, a.g.site

[13] TBMM,  a.g.site

[14] Kur’an, Ara’af Suresi, 42., Fatır Suresi, 7.; Meryem Suresi, 60. ve 96. Ayetler.

[15] Osman Yalçın, “İstiklal Savaşında Orduya Uçak Bağışlayan …”, Turkish Studies – International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/3, Summer 2011, , s.1587 16 TBMM, a.g.site

[16] TBMM, http://www.milliegemenlik.gov.tr/23_Nisan.htm