Batı Trakya

Yayınlama: 20.05.2024
Düzenleme: 20.05.2024 08:23
105
A+
A-

“ÜÇ CUMHURİYET, ÜÇ TELLİ KURŞUN” kitabım 2006’da yayınlanmıştı.

Tam 18 yıl olmuş.

Bahsedilen “Üç Cumhuriyet”; 1. Azerbaycan, 2.Batı Trakya ve 3. Kıbrıs idi ama…

“Telli Kurşun”ların ise ne olduklarına halâ karar veremedim.

Mitçotakis Türkiye’ye gelince aklıma yine Batı Trakya düştü.

Mitçotakis; “Hamas üzerinde mutabık kalamadığımıza mutabık kaldık” dedi.

Mitçotakis’in “Batı Trakya” konusunda ne düşündüğünü, bu sefer hiç bahsedilip bahsedilmediğini, bu konuda ne derece mutabık kalındığını merak ediyorum.

“Batı Trakya” önemlidir, çünkü günümüzde Batı Trakya Türk Cumhuriyeti olarak adlandırılan Garbî Trakya Hükûmet-i Müstakilesi/Batı Trakya Bağımsız Hükûmeti, 31 Ağustos 1913 tarihinde Batı Trakya’da kurulmuştur.

Tarihe dikkat edin; 29 Ekim 1923’den tam on yıl önce kurulan ilk Türk Cumhuriyeti’dir.

52 gün yaşamış bir devlettir.

Kuvâ-yi Milliye tabiri ilk defa Batı Trakya mücadelesinde kullanılmıştır.

Yunanistan tanımış, Osmanlı ve Bulgaristan tanımamıştır.

Bu cumhuriyetin, Enver Paşa’nın emri ile Teşkilât-ı Mahsusa tarafından bölgenin Bulgarların eline geçmesini önlemek amacıyla kurulduğunu belirten kaynaklar mevcuttur.

29 Eylül 1913 tarihinde imzalanan İstanbul Antlaşması’yla Osmanlı hükûmeti, Batı Trakya’yı bütünüyle Bulgaristan’a bırakmıştır. 14 Kasım 1913’te Osmanlı Devleti ile Yunanistan arasında imzalanan Atina Antlaşması, Batı Trakya’da yaşayan Müslüman Türk azınlık açısından Yunanistan’a en fazla sorumluluk getiren antlaşmadır. Buna göre Yunanistan’a bırakılan topraklarda kalanların yaşam, mal, din ve gelenekleri güvence altına alınacak ve bu insanlar Yunan kökenli vatandaşlarla aynı haklara sahip olacaktır. Ayrıca dinlerinin gereklerini de açık bir şekilde yerine getirebileceklerdir. Ayrıca 1913 Atina Antlaşması Yunanistan topraklarının hepsinde Müslüman cemaatlerin tüzel kişiliğinin tanınması açısından büyük önem taşımaktadır.

Cumhurbaşkanı ile Yunanistan Başbakanı Miçotakis Ankara’da biraraya geldi. İki liderin görüşmenin ardından yaptıkları ortak açıklamada, İsrail’in acilen ateşkes ilan etmesi gerektiğinde uzlaşılmasına karşın Hamas’ın terörle ilişkisi konusunda görüş ayrılığı dile getirildi.

Miçotakis geçen gelişinde Cumhurbaşkanlığı’nda heyetlerarası yapılan görüşmelerin ardından kameraların karşısına geçmiş, iki ülke ilişkilerinde Kıbrıs adası örneğinde olduğu gibi, temel anlaşmazlık başlıklarında ilerleme sağlanamadığı yorumları yapılmıştı.

Bu sefer de Kariye Camisi ve azınlıklar meselesinde görüş farklılıkları ön plandaydı

Erdoğan ve Miçotakis, 6’ncı yüzyılda kilise olarak inşa edildikten sonra defalarca restore edilmiş İstanbul’daki Kariye Camisi başlığını da ele aldıklarını açıkladı.

Miçotakis ayrıca, “Azınlıklar meselesinde de dile getirdiğiniz gibi beşeri bir dostluk köprüsü rolünü üstleneceklerini sanıyorum. Azınlıklar iki ülkenin renkliliğine katkıda bulunmakta. Trakya’da Hristiyan ve Müslüman nüfus çok ahenkli bir şekilde birarada yaşamlarını sürdürmektedir. Dini bir azınlık olduğunu Lozan Anlaşması çerçevesinde görebiliriz. Eşit vatandaşlık ilkesi ışığında bu Müslüman vatandaşlarımıza Yunan devleti tarafından iyi davranıldığına inanıyoruz. Müslüman azınlığın Yunanistan’ın kültürel ve sosyal hayata katkısı çok büyüktür” ifadesini kullandı.

Öyle mi Mitçotakis?

Yunanistan’ın Batı Trakya bölgesi – ülkenin kuzeydoğusunda, Türkiye sınırına yakın – yaklaşık 150.000 kişilik oldukça büyük, köklü bir Müslüman Türk azınlığa sahiptir.

Batı Trakya Türklerinin hakları 1923 Lozan Antlaşması ile güvence altına alınmış, ancak o zamandan beri durum giderek kötüleşmiştir.

1967’de Yunan cuntasının iktidara gelmesinden sonra, Batı Trakya Türkleri, Yunan devleti tarafından, genellikle Avrupa mahkeme kararlarını açıkça ihlal eden, ağır zulüm ve hak ihlalleriyle karşı karşıya kalmaya başladı.

Yunanistan’daki Türk azınlık, Yunan makamlarının dernek adlarında “Türk” kelimesini yasaklaması, Türk okullarını kapatması ve Türk toplumunun müftülerini seçmesini engellemeye çalışması da dâhil olmak üzere toplu, medeni ve eğitim haklarını kullanırken sorunlarla karşılaşmaya devam ediyor.

Uzun süredir devam eden anlaşmaları ihlal etmenin yanı sıra, bu politikalar genellikle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarını açıkça ihlal etmektedir.

“AZAP TOPRAKLARI”na şöyle başlar Işınsu;

“Bu; Batı Trakya’da yaşayan ve her dakika kan kusan insanların hikâyesidir. O insanlar yerle gök arasında yalnızdırlar, kaderlerini yaşarlar…

Ellerimi uzatsam…erişemem! Onlardan biri ulaştı bana, üç gün, üç gece dinledim hikâyeyi…”

Necati Cumalı aynı dönemi şöyle anlatır;

 “Florina, Psoderi dağının eteklerinden inen derin bir koyağın ağzında, ovaya karıştığı yerde kalır… Kasabanın dere yönünden girişinde, dağınık, tek katlı beş on çingene damı vardı. Sonra sık bir kavaklık gelir, sonra daracık sokakları ile Müslüman mahallesi başlardı.”

 “1914 Ağustosu idi. Dünyada yeni bir savaş başlamıştı. Almanlar Fransızlara saldırmışlar, Avusturyalıların Sırplara saldırmaya hazırlandıkları söyleniyordu. Dediklerine bakılırsa savaş yakında bütün dünyayı saracaktı. Yirmi iki yaşındaydım. Makedonyalıydım. Makedonya, ben kendimi bildim bileli hep savaş içindeydi. Savaşlar artık yadırganacak bir olay olmaktan çıkmıştı bizim için. Balkan devletleri ister barışsınlar, ister savaşsınlar, Makedonyalı, Bulgar, Rum, Arnavut, Türk çeteleri yıllardır vuruşup duruyorlardı kendi aralarında”.

 “Rodop Türk Muvakkat hükümeti 4 Mart 1878 tarihinde Sultanyeri kazasının Karatarla köyünde kuruldu… Hükümetin egemenliği altında kalan bölgelerde dört milyon Türk yaşıyordu. Rodoplarda istilâcılara karşı sekiz yıl direnen Rodop Türk Muvakkat hükümeti sonunda yine Osmanlı padişahı tarafından feshedildi… Bulgar Prensi Aleksandr’ın bile beklemeyeceği bir şekilde II. Abdülhamit bölgeyi Bulgaristan’a teslim etti ve Rodop Muvakkat Türk hükümetini feshettiğini bildirdi. Rodoplu liderler II’inci Abdülhamit Han’a derhal bir muhtıra göndererek kararını değiştirmesini istedilerse de bu istekleri kabul olunmadı”.

Sonra… Batı Trakya Türk Cumhuriyeti kurulur.

İkinci Balkan Savaşından sonra 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Anlaşması ile Batı Trakya bölgesi Bulgaristan’a bırakılmıştır.

Bölgede yaşayan Türkler üzerinde uygulanan tedhişin duyulmasıyla Osmanlı subayları buradaki zulme son vermenin yollarını aramaya başlamıştır. Bunun üzerine Edirne’ye çekilmiş olan Türk akıncı müfrezelerinden umum çeteler kumandanı Eşref Kuşçubaşı liderliğindeki 16 subay ve 100 erden oluşan 116 kişilik bir “gönüllü” grubu, buradaki mezalimi önlemek amacıyla 15 Ağustos 1913’te Batı Trakya’ya girmiştir.

Bu gönüllü müfreze ilk olarak Koşukavak’ı sonra da 31 Ağustos 1913’te Gümülcine, 1 Eylül 1913’te İskeçe’yi kurtarıp, 2 Ekim 1913’te Yunanlıların elinde tuttuğu Dedeağaç’ı çatışmasız teslim almıştır.

Gümülcine’nin ele geçirildiği 31 Ağustos 1913’te merkezi bir geçici hükümet oluşturuldu. Müderris Salih Hoca başkanlığında kurulan Garbi Trakya Hükümet-i Muvakkatesi, Batı Trakya’da bağımsız bir yönetim olarak ortaya çıkmıştı.

Bu gelişmelerin Osmanlı Devleti’nin dış politikasına zarar verebileceği düşünülerek Batı Trakya’ya gönderilen kişilere geri dönüş emri verilmiştir. Ama bu çekilme emri ters tepmiş ve 25 Eylül 1913’te Süleyman Askeri Bey devlet başkanı olacak şekilde ve Cumhuriyet idaresi benimsenerek tam bağımsızlık ilan edilmiştir. Bu devletin sınırları doğuda Meriç, batıda Struma/Karasu, kuzeyde Kırcaali-Ortaköy hattı ve güneyde Adalar Denizi’ne ulaşmaktaydı.

Bu yönetimi; aralarında bir tampon bölge olarak gören Yunan ve Bulgar hükümetleri de Garbi (Batı) Trakya Cumhuriyeti’ni resmen tanımışlardı.

Geçen hafta İskeçe Türk Birliği Başkanı (İTB) Ozan Ahmetoğlu, Alman medya kuruluşu Deutsche Welle’ye verdiği röportajda, Eurovision şarkı yarışmasında Yunanistan’ı temsil eden sanatçı Marina Satti’nin dans grubunda yer alan iki Batı Trakyalının, kendilerinin Türk olarak tanımlamaları üzerine Yunanistan’da gösterilen tepkileri eleştirdi. Yunanistan’da Türk kimliğinin inkar edildiğini söyleyen Ahmetoğlu, “Söz konusu iki dansçının bir televizyon programında Batı Trakyalı Türk oldukları için Türkçe bildiklerini söylemeleri büyük tepkilere neden oldu. Bu durum gerçekten üzücü. Ancak bizim yabancı olduğumuz bir konu, bir durum değil çünkü Yunanistan’da Türk kimliğinin inkarı söz konusu. Bunu bizler 40 yılı aşkın bir süredir yaşıyoruz.” dedi.

Ahmetoğlu, gelen tepkilerin hedef gösterme ve ötekileştirme olduğunu ifade ederek isminde “Türk” kelimesi bulunduğu için kapatılan dernekler bulunduğunu hatırlattı.

1927’de kurulan İskeçe Türk Birliği (İTB), 1928’de kurulan Gümülcine Türk Gençler Birliği (GTGB) ve 1936’de kurulan Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği (BTTÖB), adlarında Türk ifadesi geçtiği, Batı Trakya’daki azınlığın Lozan Antlaşması’nda “Türk” değil “Müslüman” olarak tanımlandığı iddiasıyla 1980’li yıllarda kapatılmıştı. Bir dönem azınlık okulları tabelalarında ve karnelerinde bulunan “Türk” ifadesi, Yunanistan tarafından görmezden gelinirken bu tarihten sonra Türk ismi taşıyan derneklere, resmi statüde faaliyet izni verilmemişti.

Kuruluşları reddedilen Meriç İli Azınlık Gençleri Derneği ve Rodop İli Türk Kadınları Kültür Derneği, kapatılan İTB ile birlikte konuyu 2005’te AİHM’e taşımıştı. Mahkeme, 2007 ve 2008 tarihli kararlarında Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) toplanma ve örgütlenme özgürlüğüne ilişkin 11. maddesinin ihlal edildiğine hükmetmişti. Öte yandan Yunan mahkemelerinin, AİHM kararlarının adaptasyonuna yönelik yasal düzenlemesi, muhalefet partilerinin itirazı üzerine “Milli güvenlik söz konusu olduğunda karar uygulanmayabilir.” ifadesi eklenerek 2017’de Yunanistan Parlamentosunda onaylanmıştı.

Yunanistan, Batı Trakya’daki Türk azınlık tarafından kurulan bazı derneklerin faaliyetlerine, Türklerin etnik azınlık olduğu görüşünü savunmak amacıyla kuruldukları iddiasıyla izin vermemiş ve kapatmıştı.

31 Ağustos 1913’te Gümülcine merkezli olarak kurulan devlet, yaklaşık iki ay yaşamış ve 25 Ekim 1913’te Bulgarların bölgeye girmeye başlamasıyla son bulmuştur.

Batı Trakya Türk Cumhuriyeti; Güneybatı Kafkas (Kars) Cumhuriyeti’nden 5 yıl ve Türkiye Cumhuriyeti’nden 10 yıl önce olmak üzere, tarihteki ilk Türk Cumhuriyeti unvanına da sahip olmuştur.

Ya sonra…

Aradan 100 yıl geçer.

Atatürk ve silah arkadaşlarının kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Yüzüncü yılını kutlamıştır.

Öyledir de, Batı Trakya’da durum nedir?

NATO üyesi Yunanistan Avrupa Birliği’ne girmiştir ama NATO üyesi Türkiye bir türlü girememiştir.

Dolayısı ile artık Batı Trakya Türkleri de AB vatandaşı olmuştur ama…

… ama isimleri artık “Batı Trakya Müslümanları”dır.

Yâni Yunanistan’da Türk yoktur, Müslüman vardır.

“Devlet Kuran Son Türk” Rauf Denktaş, “KIBRIS GİRİT OLMASIN” diye bir kitap yazmıştır.

Yâni bunun anlamı; “BATI TRAKYA GİRİT OLMASIN”dır.

Olmasın…

Çünkü Yunanistan iki şey yapıyor;

Türk okullarını kapatıyor, çocukların; Yunanca öğrenmeleri için Yunan okullarına gitmelerini istiyor. Türk okulları sayısı 231 iken 99’a düşüyor.

Ve Müftüleri; anlaşmalara aykırı olmasına rağmen kendi “atıyor”. Türkler Müftülerini seçemiyor.

Ama… Heybeli papazı; kendi aralarındaki “seçimle” işbaşına geliyor, “Ekümenik” apoleti takıyor, takarken bağlı olduğu Fatih Kaymakamına bile haber vermiyor.

Ekümenik, yâni dünya çapında Ortodoks lideri…

Oysa Batı Trakya’daki Gümülcine ve İskeçe Müftüleri; zaten ve hiçbir zaman “Halife” olduklarını söylemiyorlar…

İskeçe Horozlu köyündeki Türk mezarlığı dozerlerle yıkılıp futbol sahası yapılıyor.

Selanik yakınlarındaki Aleksandria’da azınlığa mescit izni verilmiyor. Bölgede yaşayan bine yakın Türk, bayram namazını kılamıyor. İmam Musa Çolak, danıştayın lehte karar vermesine rağmen Yunan makamlarının yapının mescit olarak kullanılmasına izin vermediğini söylüyor.

Adalar mı?

Ege Denizinde fırtınalar vardır “Sayın Seyirciler”…

Biz hicaz makamındaki “Adalardan bir yar gelir bizlere” şarkısını bir türlü söyleyemiyoruz ama…

Onlar her gece Anadolu’ya bakarak, Yesari Asım Ersoy’un nihavent “Bekledim de Gelmedin” şarkısını mırıldanıyorlar.

Yüksek sesle söylemeleri yasak…

Duyabiliyor musunuz?

Yâni ve özetle…

Kıbrıs, Batı Trakya Girit olmasın ama…

GİRİT de, GİRİT OLSUN…

Ve günümüze dönelim.

Mitçotakis’in son geceki protokol yemeğine “sürpriz ve jest” olarak Heybeli Papazı da çağrılmış.

Ben şimdi Atina’ya gelecekte yapılacak mukabil bir iade-i ziyarette İskeçe ve Gümülcine “atanmış değil”, “seçilmiş” müftülerinin de bulunup bulunmayacağını doğrusu çok merak ediyorum.

REKLAM ALANI