Kara niyetli Papaz

Yayınlama: 31.03.2023
34
A+
A-

Rusya-Ukrayna savaşı ile Lozan’ın, 100 yıl sonra aynı karede yer alabileceğini hiç düşünebilir miydiniz?

Heybeli’deki kara cübbeli, kara niyetli papaz fırsatı kaçırmıyor.

Yine çakma bir ekümeniklik sarmalına sarılıyor.

24 Temmuz 1923’te imzalanan Lozan Antlaşması’nda da Patrikhâne ile ilgili bir hükme yer verilmemiş, Patrikhanenin İstanbul’da kalması karşılığında “sadece” mübadele dışı tutulan Rum cemaatinin dini bir kurumu olarak kalacağına, siyasi bir faaliyetinin bulunmayacağına ilişkin katılımcı ülke delegasyonlarının sözlerinin senet olarak kabul edildiği belirtilerek, Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi ile ruhanî meclisinin yetki alanı İstanbul başpiskoposluğu ile Bozcada ve Gökçeada bölgesi Rum cemaatinin dini ihtiyaçlarını karşılamakla sınırlı tutulmuştur.

Yargıtay 4. Dairesinin E:2005/10694, K.2007/5603 sayılı kararında: “Egemen bir devletin kendi topraklarında yaşayan azınlıklara kendi vatandaşlarından farklı bir hukuk uygulayarak çoğunluğa dahi tanımadığı bir takım ayrıcalıkları onlara tanımak suretiyle özel bir statü vermesi, Anayasanın 10. maddesinde gösterilen eşitlik ilkesine açıkça aykırılık oluşturacağından kabul edilemez. Bu nedenle Patrikhanenin ekümenik olduğu iddiasının, yasal bir dayanağı bulunmamaktadır. İstanbul Valiliğinin 6 Aralık 1923 tarih ve 1092 sayılı yazılarından da anlaşılacağı üzere Patrikhanede dini ve ruhani seçimlere katılacak ve seçilecek kişilerin Türk Vatandaşı olmaları ve seçim sırasında Türkiye’de görevli bulunmaları gerekmektedir. Bu husus da, Patrikhanenin ekümenik sıfatının bulunmadığının açık bir göstergesidir” şeklinde vurgulanmıştır.

Yâni;

Lozan anlaşması tutanakları ile Yargı kararlarında Fatih Kaymakamlığına bağlı dinî bir kuruluş olarak kabul edilen Fener Rum Patrikhanesinin “ekümeniklik” iddiası hiçbir hukuki gerekçeyle bağdaşmamaktadır.

Peki, bu anlamsız çabalara karşı Atatürk’ün tavrı ne olmuştur?

Fener için Atatürk; “Lakin bir fesat ve hıyanet ocağı bulunan, memlekette nifak ve şikak tohumu saçan, Hristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluk ve felaket sebebi” demektedir.

Türk Ortodoks Patrikhanesi, 1922 yılında Türk Bağımsızlık Mücadelesini destekleyen Papa Eftim önderliğinde Kayseri’de kuruldu. Papa Eftim, 23 Nisan 1920’de Ankara’da Büyük Millet Meclisi’nin açılış duasını okuyan din adamları arasında yer aldı. Kurtuluş Savaşı’nda “Umum-i Anadolu Türk Ortodoksları Cemaatleri” olarak yer aldılar.

Papa Eftim, Kurtuluş Savaşında, Karadeniz’deki Pontus Rum ayaklanmalarının Anadolu’ya yayılmasını karşı verdiği mücadelesi sonucu İstiklal Madalyası’yla ödüllendirildi. Soyadı Kanunundan sonra Erenerol soyadını alarak Zeki Erenerol olarak anılmaya başlandı.

Atatürk, her fırsatta Eftim’e teveccüh gösterir ve şöyle der: “O, milli mücadelede bize bir ordu kadar yardım etti.”

Cumhuriyet’in ilanıyla Türk Ortodoks Patrikhanesi, Kayseri’den İstanbul’a geldi. Burada 3 kilisesi bulunan Patrikhane, Merkez Meryem Ana Kilisesi, Karaköy Aya Nikola Kilisesi ve Aziz Aya Yani Kilisesi’ni yönetiyor.

Papa Eftim’den sonra yerine Turgut Erenerol (2. Eftim), ardından Selçuk Erenerol (3. Eftim) Patriklik makamına geçti. Günümüzde ise Türk Ortodoks Patriği, Papa Eftim’in torunu, Selçuk Erenerol’un oğlu Paşa Ümit Erenerol (4. Eftim) ‘dur.

Geliyoruz Rusya-Ukrayna savaşına.

Ukrayna’da, dinle siyaset iç içedir. Ukraynalılar çoğunlukla, Ruslar gibi Ortodoks’turlar. Büyük bölümü, Rus Ortodoks Kilisesi’nin (Moskova Patrikhanesi) Ukrayna koluna mensup olup diğer önemli bir bölümüyse Fener Patrikhanesi’nin Ukrayna koluna bağlıdır.

Ekümeniklik iddiasındaki Fener, 2018’de Ukrayna’nın kendisinin dini alanına girdiğini söylemiş ve böylece Moskova ile Fener’in ilişkileri kopmuştur.

Öte yandan Ruslar tarafından hac merkezi olarak kabul edilen Peçersk Manastırı Ukrayna’nın Kiev şehrindedir. Yani Rusya’nın, Ukrayna’ya duyduğu ekonomik ve jeopolitik ilginin yanında bir de dini bir nedeni bulunmaktadır.

Deniz Berktay yazıyor; [i]

“İşte Ukrayna’da yarın bu manastırda kıyametlerin kopması bekleniyor. Ukrayna hükümeti, bu manastırın kira sözleşmesini feshederek Moskova Patrikhanesi’ne mensup rahiplerin burayı 29 Mart’a kadar terk etmelerini bildirdi. Manastır, Ukrayna Kültür Bakanlığı’nın mülkiyetindeydi.

Gerekçe olarak manastırın sit alanı kurallarına uygun kullanılmaması gösterilse de asıl mesele, savaşın başlamasıyla birlikte Rusya’yla bağlantılı her şeyin düşman olarak görülmesi. Moskova Patrikhanesi’nin Ukrayna kolunun, Rusya ile bütün bağlarını kestiğini açıklamasına rağmen bu, Ukrayna yönetimi tarafından samimi bulunmadı.

Manastırdaki üst düzey rahiplerin Devlet Başkanı Zelenski ile görüşme isteği de başarısız oldu. Ancak rahipler, manastırdan çıkmayı reddetti. Yarın, manastıra bağlı sivil gönüllülerin bu direnişe katılması bekleniyor. Polisin kuvvet kullanması halinde bunun epey yankıları olacak. Zira, Ukrayna’da nüfusun önemli bir kısmı hâlâ bu kiliseye bağlı. Manastırın bu cemaatin elinden alınmasına sosyal medyada bile tepkiler gösterildi”.

Bu manastır ve diğer pek çok kilise Moskova Patrikhanesi’ne bağlı cemaatlerden alınırsa bunların Ukrayna’daki Fener’e bağlı kiliseye devredilmesi gündeme gelecek. Çünkü Doğu Avrupa’da Rusya’ya karşı yürüttüğü nüfuz mücadelesinde Fener’le işbirliği yapan ABD, Zelenski yönetimini de Fener’le iyi geçinmeye zorluyor.

Böylece Fener’in ekümeniklik iddialarını güçlendirilmiş olacak. Bu da Türkiye’nin Lozan’da kabul ettirdiği bir husus olan patrikhanenin sadece Türkiye’deki Rum Ortodoks cemaatin dini kurumu olduğu koşulunu zedeleyecek.

“Kırk katır mı, kırk satır mı?” veya “Aşağı tükürsen sakal, yukarı tükürsen bıyık” çaresizliğine kapılıp sığınmadan; net tavır almak gerekiyor.

Fatih Kaymakamlığı, “bağlılarına” haddini bildirmelidir.