Türkiye’nin en yakıcı meselesi ekonomidir. Ancak öyle bir siyasal iklimde yaşıyoruz ki, bu gerçek gündeme ulaşmak için türlü yapay krizlerle, kurgulanmış polemiklerle uğraşmak zorunda kalıyoruz. Gündem değiştirmek, artık bir yönetim biçimi haline geldi. Fakat halkın sofrasındaki ekmek küçüldükçe, hiçbir gündem değiştirme çabası bu gerçeğin üzerini örtemez.
Bugün, Türkiye ekonomisinin genel tablosuna bakmak, sonra da emekliler başta olmak üzere özel sorunlara eğilmek niyetindeyim.
Sermaye Yetersizliği: En Temel Sorun
Türkiye ekonomisinin temel problemi sermaye yetersizliğidir. Ancak bu eksikliği gidermek yerine, iktidar adeta bu yetersizliği teşvik eder bir politika izliyor. Sermayeyi üretime değil, betona gömüyor. TOKİ, devletin kaynaklarını tüketen bir yapı haline gelmiştir. Ev yapmak, hele ki dar gelirlinin ulaşamayacağı türden evler yapmak, ekonomiye katkı değil, yük getiriyor.
Yabancı sermaye ise üretime değil, faize geliyor. Çünkü hukuk, adalet ve mülkiyet güvencesi zayıf bir ülkede kimse uzun vadeli yatırım yapmak istemez. İçeride ise vatandaşın tasarruf yapacak gücü yok. Hükümet tasarrufu teşvik edeceğine, halkın elinde kalan son kuruşu da enflasyonla eritiyor. Bu konuyu bir sonraki yazıda ayrıca ele alacağım.
Bütçe Rakamları Gerçeği Haykırıyor
2025 yılı merkezi yönetim bütçesi 14,7 trilyon TL. Bu bütçenin;
Yani Türkiye’nin bütçesinin neredeyse üçte biri, karşılıksız yapılan ödemelerden (cari transferlerden) oluşuyor. Bu transferlerin içinde sosyal güvenlik açıklarından, vakıflara aktarılan paralara, geçmediğimiz köprülerin ödemesinden seçim yatırımlarına kadar birçok harcama var. Örneğin sadece kamu-özel işbirliği projelerine — yani müteahhitlere — 200 milyar TL’nin üzerinde kaynak ayrılmış. Şehir hastanelerine ne kadar ödeme yapılacağını ise bilmiyoruz, çünkü şeffaflık yok.
İsraf, Ayrıcalık ve Denetimsizlik
Bu cari transfer kalemlerinin her biri dikkatle incelenmelidir. Emekli milletvekillerine maaş bağlanması gibi ayrıcalıklar artık sürdürülebilir değil. Milletvekilliği bir meslek değildir; bu haktan derhal vazgeçilmelidir. Her gün bir yenisi kurulan, fon ve vakıf adı altındaki yapılar halkın vergileriyle beslenmektedir.
Mali disiplin yoktur. Vergiler vatandaştan iki kere alınır, ama harcamalardan tasarruf edilmez. Teşvik sisteminin nereye işlediği belli değildir. Kamu bankaları aracılığıyla yapılan servet transferleri ise ayrı bir yazı konusudur.
Kronikleşen Ekonomik Sorunlar
Türkiye ekonomisi uzun süredir çalkantılı. Enflasyon halkın belini büküyor. TÜİK’in açıkladığı oranlarla halkın hissettiği enflasyon arasında uçurum var. Dolar kuru baskı altında, faiz politikaları siyasi müdahalelerle şekilleniyor. Ekonomik büyüme var ama refah yok. Genç işsizlik tarihi seviyelerde, beyin göçü hızla artıyor. İhracat artsa bile ithalata bağımlı üretim yapısı nedeniyle katma değer yaratılamıyor.
Çözüm: Güven, Şeffaflık, Adalet
Bütün bu sorunlar, bugünkü yönetim anlayışıyla çözülemez. Çünkü sorunlar artık kişisel değil, sistemseldir. Türkiye’de ekonominin düze çıkması için öncelikle siyasi iklimin değişmesi, kurumların yeniden inşa edilmesi ve hukuk sisteminin bağımsızlaşması gerekir. Adaletin, liyakatin ve şeffaflığın esas olduğu bir yönetime ihtiyaç vardır.
Bugün ihtiyaç duyulan teknokrat bir hükümettir. Ne yazık ki yalnızca hükümet değil, tüm devlet yapısı memuriyetiyle, bürokrasisiyle, yargısıyla siyasallaşmıştır. Türkiye bir parti devleti haline gelmiştir.
Dolayısıyla bu gidişata “dur” demek için acil bir siyasi değişim, demokratik bir seçim ve halkın çoğunluğunun güvenini kazanmış bir yönetim şarttır. Yani HEMEN SEÇİM.