Ben siyasi analizci değilim. Yapacağım tespitler amatörce olup, bilgiye dayalı değildir. Neticeden hareketle edindiğim algılardır.
Bulunduğum ilde İYİ Parti’nin kurucu üyelerinden birisi olmam hesabıyla, partinin kurulma sebeplerini ve kuruluş gayesini bilenlerdenim.
İlk gençlik yıllarımdan beri ülkücü görüşü hayat tarzı olarak benimsemiş biriyim. İYİ Parti kuruluncaya kadar MHP’ye oy vermiş, bir ilçede MHP’den Belediye Başkan adayı olmuş, az bir oy farkıyla kaybetmiş, iki defa MHP’den milletvekili adayı olmuş biri olarak, kendimi az çok seçimleri yorumlayacak bir birikimim olduğu kanaatını taşıyorum.
Öğretmen olmamın, insanları yakından tanımama artıları olduğunu belirteyim. Türkiye’deki seçmenin bakış açısını, sosyolojisini köy, kasaba ve şehirde yaşayan biri olarak tahlil edebiliyorum.
Şunu peşinen söyleyeyim. Lafı dolaştırmayı beceremiyorum. Atışlarım hep direk olmuştur. Bu sebeple yakın çevremde sevilen biri değilim. Kimse kirli yorganda yattığının bilinmesini istemiyor…
Sara hastası olmamdan dolayı da aklımdan geçeni yazmadan, söylemeden yapamıyorum.
Şimdi gelelim İYİ Parti’ye…
İYİ Parti’yi, MHP’nin ülkücü çizgiden ayrıldığı görüşünü benimseyenler tarafından kurulduğunu ilk seçime bu ekip tarafında götürüldüğünü bilmeyen yok. Kurucular arasında ülkücü olmayıp, ülkücüleri seven, onların iyi niyetinden şüphe etmeyen milliyetçi, vatansever, halkçı, Atatürkçü, vatan-millet bütünlüğünü savunan her görüşten insanlarında olduğunu bilenlerdenim.
“Vatan-Millet” diyen ve iktidar olma arzusu taşıyan herkese İYİ Parti kapılarını açık tutmuş ve doğrusunu da yapmıştır. Partinin bu ana gayelerini görüp kabul eden kitleler partiye üye olarak, mensubiyet şuuru içinde hareket etmeye başlamışlar, yakın çevrelerine de İYİ Parti’ye yönlendirmede başarılı olmuşlardır.
Bu oluşumlarda, Genel Başkan’ın gurup konuşmalarının ve esnaf ziyaretlerinin etkisi büyük olmuştur. Parti, milletin çevresinde önder ve örnek kabul ettiği kişilerin himayesinde giderken büyüme; Kamuoyu araştırma şirketlerinin tespitlerinde, yükselme eğilimleri görülmüştür.
Parti oy oranı yüzde 17-18’lerde telaffuz edilmeye başlayınca, haklı olarak; Genel Başkan Meral Akşener, “Ben birinci parti olacağım, Başbakan olacağım” demeye başlamıştır.
İşte bu noktada partinin daha fazla büyümesini istemeyen, Türkiye’de her zaman siyasi yapıyı dizayn eden güçler devreye girmiştir.
Yine peşin söyleyeyim. Türkiye’de benim net tarif edemediğim, şudur diyemediğim, fakat varlığından asla şüphe etmediğim, milli olmayan bu güçler; İYİ Parti7nin büyümesini engelleme ve ilk seviyesine gelme durumunu istedikleri gibi organize etmişlerdir.
Türkiye’de bu güçler, Osmanlı’da olduğu gibi hiçbir zaman Türk milliyetçilerinin iktidar olmasını istememişlerdir. İstemezler de. Sadece Atatürk ölümüne kadar bulabildiği kadarıyla bir iyileştirme yerleştirme yapmıştır. Ondan sonra, Türkiye’yi Türk milliyetçileri hiçbir zaman idare etmemiştir. Az sayıda milliyetçi her idarede olmuştur. Esas etki başkalarında olmuştur.
Bu güçler, her partiye danışman veya üst yetkili olarak birilerini monte ederler. Bunlara bu güçler tarafından bazı gerçek gizli bilgiler verilir. Bu bilgilerin ileride doğru çıkmasıyla, Genel başkanın güveni kazanılır. Genel Başkanlarının güvenlerini kazanan bu monte edilenler, artık aldıkları emirler doğrultusunda Genel başkanları yönlendirirler. Partilerin büyümesi veya büyümemesi artık onların yapacağı yönlendirme ve algılarla olur.
Parti hızla büyümeye başlayıp, Meral Hanım “birinci parti olacağız” demeye başlayınca, partinin büyümesini istemeyen bu güçler, monte ettikleri kişileri devreye sokarak; Meral Hanımı olumlu gibi görünen, aslında çöküntüye götürecek şu teklifi yapmışlardır.
Sen birinci parti olmak istiyorsan, önce şu MHP artıklarından partiyi kurtaracak, merkeze hitap edeceksin, bütün iktidarlar, merkeze veya merkez sağa hitap ederek iktidar olmuşlardır. İktidar olmanın Türkiye’de tek yolu bu.
İktidar büyüsüyle yatıp kalkan Meral Hanım, “bu nasıl olacak?” diye sorunca, kongrelerle cevabını alır. Kongrelerde değişim nasıl olacak sorusuna da verilen cevap: Ülkücüler dışındaki diğer grupları daha önceden organize ederek, olacaktır. Bu iş içinde, her ilde milletvekili olacağı az çok belli olan size bağlı kişileri devreye sokup iktidar nimeti gösterilerek delegeler yönlendirilecek.
Her üyenin, her delegenin inandığı partinin ana gayesi dışında, şahsi istekleri de olur. İşte üye veya delege, bu şahsi isteklerine cevap vereceklerin yanın yerini alır. Nitekim bu düşünce çoğu ilde gerçekleşmiş, o ilin değer verdiği ve güvendiği şahsiyetler yerine yoldan çevirip delege ve yönetici yapılanlarla seçime gidilmiştir.
En önemlisi, seçime bir yıl kala hiçbir parti kongreye gitmez. Hangi taraf kazanırsa kazansın, kazanamayan tarafta bir küslük olur. Kazananlar çalışsın, alsın denir. Daha önceki birlik beraberlik istense de olmaz. Bu basit gerçeği göremeyen Genel Başkan veya genel yönetimin varlığını algılamakta zorluk çekiyorum.
Yine tabanı olmayan şişirilmiş kişilerin seçilecek yerlerden aday yapılması, olumsuz etkileri olmuş, olması gereken milletvekilleri de alınamamıştır. İstanbul ve Diyarbakır’dan baba oğul, İzmir ve Erzurum’dan iki kardeş, Adana’dan anasından başka ailede vekil olmayan biri aday yapılmıştır.
Para ve genetik, aday olmada etkili olmuştur ki bu partinin bütün ilkelerini ayaklar altına almıştır.
Yola çıkılanlar, yolda bulduklarıyla değiştirilmiştir. Güven yerini güvensizliğe bırakmıştır.
Yükselen değer, Türk Milliyetçiliği iken Neo-liberal, Makyavelist, Pragmatizm görüşler ön plana çıkarılmıştır.
Bölücü terör örgütünün gölgesi altında seçime gidilmiştir. Bu algı çürütülememiştir.
Masadan kalkma süreci iyi yönetilememiştir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun adaylığına karşı olma haklılığı, B planı olmadığı için, partiyi ve Genel Başkan’ı haksız duruma düşürmüştür.
İktidar olmaya endekslenmiş kitlelerde ve partililerde güvensizlik yaratmıştır.
Masadan kalktıktan sonra ayrı seçime girilse, terörle de ilişkilendirilmeyeceği için; partinin oyu en az yüzde 15’lerde, milletvekili sayısı da 80’lerde olurdu.
Son söz olarak, acizane görüşüm: İYİ Parti kuruluş değerlerine dönerse yavaş da olsa büyür. Aksi durumda dağılmaya mahkûm olacaktır. Üzülerek yazıyorum…