“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Resûlüne itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine (ulû’l emre) itaat edin. Eğer bir konuda anlaşmazlığa düşerseniz, Allah’a ve ahiret gününe gerçekten iman ediyorsanız, onu derhal Allah’a ve Resûlüne götürürsünüz. Böyle yapmanız sizin için hem daha iyidir hem de varılacak sonuç bakımından en güzelidir.” (Nisa/59.ayet)
Ulûl-emr, yetkili ve görevli kimselerdir. Bir toplumun tamamını veya küçük grupları yönetenler için bu tabir kullanılmakla beraber; esas bir ülkeyi yöneten en üst yöneticiler için Emir Sahipleri anlaşılır.
Ayet gayet açık olmakla beraber, idare eden, emir verme yerinde olanlar veya emir verme yerinde olanlardan haksız kazanç ve menfaat sağlayanlar, her ne şekilde olursa olsun; emir sahiplerine kesin, amasız, fakatsız, şartsız itaat etmeleri istenir. Bu isteğin Allah’ın emri olduğu, bu ayet delil gösterilir.
Şartsız itaat isteyen bu gruplar, ayette geçen “sizden olan emir sahiplerine” buyruğunu görmezden gelerek, Allah’a ve Resûlüne itaatle; emir sahiplerinin tamamını bir tutarlar. Yani Allah’a ve Elçi’sine itaat, emir sahiplerine itaat edilmezse eksik kalır demeye getirirler.
Evet. İnanan biri, Allah’a ve elçisine şartsız itaat etmekle yükümlüdür. Onlar için şart aranmaz, aranmamıştır da. Ama idare edenlerden de Allah ve elçisine itaat edip etmediği, Allah’ın emir ve yasaklarına uyup uymadığı, Peygamberin yaşayışını, uygulamaların örnek alıp almadığına bakılır.
Gördüklerimiz olumlu ise emir sahiplerine, görevlilere itaat etmemiz, Allah indinde gerekir. Gözlemlerimiz olumlu değilse, itaat etmemiz yanlış olur. Böyle idarecilere, bırakın itaat etmeyi yanlışlarıyla mücadele edilmesi gerekir.
Mutlak anlamda mülkün sahibi Allah’tır. Evrenin yöneticisi O’dur. Elçiler ve insanlar özellikle yöneticiler Allah’ın halifesidirler. (Bakara/30) Allah’ın halifesi durumunda olan insanın, yöneticilerden de Allah’a ve Peygamberlerine itaat istenir. Allah’a ve Elçilerine itaat eden yöneticiler mümindirler ki onlara itaat de bir yerde ayetten anlaşıldığı gibi Allah’ın emridir. Şartsız saygı ve itaat gerekir.
Peygamberimizin ölümünden sonra adına ister halife ister kral, han, padişah deyin isterse seçimle gelen başbakan, cumhurbaşkanı kim olursa olsun, Allah’ın ve elçisinin gösterdiği şekilde idare etmiyorsa; idare edilenlerden itaat beklemek caiz değildir. Toplumda baş gösterecek kargaşa ve her türlü başıbozuklukların sebebi halk değil idare edenler olur. Çünkü Allah ayette “senden olanlara” itaat edin emretmektedir. Mümin olmayana itaat şartı yoktur.
Ayetin ikinci bölümünde anlaşmazlığa düşülen konularda, yine Allah’a ve Resûlüne götürün emri vardır. Burada anlatılmak istenen, Kur’an ve sünnetlerdir. Kur’an’da ve onu tefsir eden Elçimiz Hz. Muhammed, insanların ve toplumların karşılaşacağı bütün problemlere çözüm yolları göstermişlerdir.
Hucurat suresi 9 ve 10. ayetler bu konuda bize ışık tutmaktadır.
Devletler anlaşmazlığa varılan durumlarda; yöneticiler adına çözüm bulmaları için, mahkemeleri ihdas etmişlerdir. Mahkemeler Allah’ın emir ve yasakları üzerine adaleti bina ederlerse, toplum huzur bulur dolayısıyla yöneticilere de itaat edilmiş olur. Tersi olur; mahkemelerde mümin olmayan yöneticilerin yanında yerini alırsa, o toplumlarda huzur, sükûn, birlik, saygı, sevgi, itaat paylaşım gibi erdemler ortadan kalkar. Güvenin en aza inmesi, toplumların dağılmasına sebep olur.
Allah’a ve elçisine itaat etmeyen yöneticilerin, kendilerine saygı göstermeyen ve itaat etmeyenlere bu ayeti göstererek itaat beklemesi istenen bir durum değildir. Geçmişte Emevi ve Abbasiler Döneminde bu istek sürekli tekrarlanmıştır. İdarecilerin yaptıkları yanlışlıklar, körü körüne yapılan ulu-l emre itaat dayatmaları, toplumların huzuru yerine; idarecilerin uzun süre başta kalmaları neticesini doğurmuştur. Bu durum tarihin sonraki dönemlerine hep olmuştur.
Günümüzde de yönetim erkini elinde bulunduranlar bu yanlış itaat anlayışını doğrudan olmamakla beraber, dolaylı olarak; ulu-l emri kesin uygulayan tarikat ve cemaatler, Diyanet mensupları vasıtasıyla halka Allah’ın ayetini eğip bükerek şart gibi anlatmaktadırlar. İnanan Müslümanlar ayetin istediğini tam bilmedikleri araştırmadıkları için, her türlü yöneticiye itaati emir saymakta ve saygı gösterip itaat etmektedirler. Hatta itaat etmezlerse günahkâr olacakları korkusu taşırlar.
Bu korku seçim sandıklarında da hissettirilir. Mevcut yönetime oy verenleri cennetlik, oy vermeyenleri cehennemlik olarak nitelendirme azgınlığını bile göstermektedirler.
Bu algıyı yaratmak isteyenler Allah ve ahiret korkusundan çok, kendi kazandıkları dünyeviliklerini koruma isteyen münafıklar ve riyakarlardır. En azından Allah’ın buyruklarını bilenlerin bu tür durumlarda uyanık olması gerekir ki toplum en az zararla korunabilsin.
Selam ve dua ile…