Giresun ve Tirebolu’dan kovulan iki kaymakam: Bâdi Nedim ve Reşat Yücel

Yayınlama: 19.02.2024
272
A+
A-

Giresun ve Tirebolu, Doğu Karadeniz kıyısında iki önemli tarihi kasabalardır. Osmanlı idaresi altında Giresun ve Tirebolu, birer liman şehri olarak gelişme gösterdiler. Giresun, 1515’te Kürtün kazasına bağlı “Çepni Vilayeti”nin merkezi durumunda bulunmaktaydı. Giresun ve Tirebolu’da deniz ticareti sayesinde elde edilen servetle varlıklı bir sınıf ortaya çıktı. Bu sayede konumlarını bulundukları coğrafi mevkide bir kasaba/şehir durumunda kültür farklılığıyla uzun müddet sürdürdüler.

Giresun ve Tirebolu sosyoekonomik gelişmişlikleri nedeniyle siyasî olaylarda da en ön safha yer aldılar. Bu durum Rus işgal yıllarında da kendini gösterdi. Giresun ve Tirebolu, işgale uğramamasına rağmen 80.000’i aşkın muhacirin “iaşe ve ibate” edildiği yerler oldu. Millî Mücadele yıllarında İzmir’in işgali üzerine (15 Mayıs 1919) protesto mitingleri yapılan ilk yerler arasında Giresun (17 Mayıs 1919) ve Tirebolu (19 Mayıs 1919) da bulunuyordu. Giresun ve Tirebolu, atalarından tevarüs eden vatanperverlikle Rumlar’ın yörede Pontus devleti kurmaya yönelik hareketlerini belediye reisi Feridunzâde Osman Ağa ve Türk dili, kültürü hakkında yazıları olan Tirebolulu Hüseyin Avni [Alparslan] Bey’in önderliğinde akamete uğrattı. Bu farklı sosyal yapı, farklı olayları da doğurmaktaydı. Bunlardan birisi kaymakamlarla yaşanan sorunlar ve buna halkın gösterdiği tepkidir.

 

Kaymakam Bâdi Nedim Giresun’dan Çıkarılıyor…

Kaymakamlarla ilgili olaylarımızda birinci isim Millî Mücadele yıllarındaki Giresun kaymakamı Bâdi Nedim’dir.

Diğeri ise II. Dünya Savaşı yıllarında Tirebolu kaymakamı Reşat Yücel’dir. Bâdi Nedim, Osman Ağa’nın ortadan kaldırılmasında önemli bir rol oynamak isteyen işbirlikçi baş aktörlerden birisidir. Teşkilat-ı Mahsusa’ya mensup Osman Ağa, Balkan Harbi’nden sonra I. Dünya Savaşı’nda 700- 800 kişilik gönüllü taburuyla Harşit Müdafaası’nda bulunmuştu. Osman Ağa’nın kaymakamla yaşadığı sorun şöyle gelişti:

Ermeni ve Rum Tehciri nedeniyle suçlanan Osman Ağa,Pontus cereyanının başında bulunan Mavridiler ve Kılıçoğulları’nın girişimiyle yandaş/işbirlikçi Kürt/Nemrut Mustafa Divanı’nda yargılanmak üzere tutuklanmak istenince dağa çıkmıştı. Pontusçu Rumlar’ın Osman Ağa’yı şikâyet etmelerinin en önemli nedeni kendilerine karşı yürüttüğü ve engel gördükleri faaliyetlerdir. Trabzon valisi Mehmed Galip [Gönç] Bey de Osman Ağa’nın tutuklanmasından yanadır. Tutuklanma emri gelince Ankara hükümetine taraf kaymakam Nizamettin [Aker] Bey bu emri bir süre geciktirecektir. Trabzon valisinin baskısı şiddetlenince Nizamettin Bey ile Savcı Yolasığmazzâde Hulûsi Bey Osman Ağa’dan “ortalıkta görünmemesini” isterler. Osman Ağa, Nizamettin Bey’in tavsiyesine uyarak Karahisar-ı Şarki’ye geçer. Ardından bazı temaslardan sonra 7 Temmuz 1919’da “afv-ı şahane”ye uğrar. Af üzerine Giresun’a döner ve dağa çekildiğinden beri belediye reisliğine vekâlet eden Hacı Kadıoğlu İsmail Efendi’den görevi devralır. Kaymakam Nizamettin Bey Rumlar’ın girişimiyle görevden alınır ve yerine 21 Eylül 1919’da Hürriyet ve İtilaf Fırkası taraftarı Dâhiliye Nezâreti Kalem-i Mahsus Müdür Muavini Bâdi Nedim tayin edilir. Bâdi Nedim, 8 Ekim 1919 günü şehre gelerek görevine başlar. Hürriyet ve İtilâf Fırkası, II. Meşrutiyet döneminde İttihat ve Terakkî iktidarına karşı kurulan ilk büyük muhalefet partisidir. Fırkanın İngiliz taraftarlığı, I. Dünya Savaşı ve İngiliz sömürgeciliğinin Osmanlı Devleti’nin parçalanmasına yönelik icraatına rağmen azalmamış, aksine artmıştır. Fırka, İngiliz dostluğunu kazanmayı devletin bekası için tek yol olarak kabul etmiştir. Kaymakam Bâdi Nedim, işbirlikçi bir kişiliğe sahiptir. İstanbul hükümeti tarafından bu atama Mustafa Kemal Paşa tarafından hoş karşılanmaz. Heyet-i Temsiliye Bâdi Nedim’in istifa ettirilerek İstanbul’a iadesini kararlaştırır. Bu karar Giresun Müdafaa-yi Hukuk Heyet-i İdaresi vasıtasıyla kendisine tebliğ edilir. Ancak “millî menfaatlere itaatkâr olduğu ve olacağına dair” açıklamaları ve teminatı üzerine 13 Ekim 1919’da yerinde bırakılmasına karar verilir. Ancak, Bâdi Nedim, verdiği sözünde durmaz ve İstanbul hükümeti/Damad Ferid Paşa hükümeti ve Rumların tahrikiyle Osman Ağa’ya karşı sert tedbirler almaya başlar. Gündüzleri hükümet dairesine uğramaz, geceleri ise ücra bir yerde olan evinde genellikle Osman Ağa’nın muhalifi ve kötü şöhret sahibi kimselerle buluşur. Bâdi Nedim’in niyeti açığa çıkar: Osman Ağa’yı ortadan kaldırmak üzere para ve adam temin ederek bir suikast planlamaktadır. Bâdi Nedim, suikast işini önce bekçi yaptığı Muhacir Eyüp Ağa’dan ister. Eyüp Ağa bu işe yanaşmayınca Giresun’da gazino/kahvehane işleten Rizeli Ekşioğlu Mehmed Ağa’ya söyler. Suikast karşılığında Mehmed Ağa’ya bir kısmı peşin ve bir kısmı da iş bittikten sonra verilmek üzere o dönem için büyük bir para teklif eder. Ayrıca, suikastı gerçekleştirmesi için gerekli olan silahlar da Bâdi Nedim tarafından sağlanacaktır. Ekşioğlu Mehmed Ağa, bu zor teklif üzerine düşünmek için zaman ister, böyle önemli bir suikast için yardımcıya ihtiyacı olduğunu belirtir. Kaymakamın yanından ayrılır ayrılmaz hemen Osman Ağa’ya gider ve başından gelenleri anlatır. Osman Ağa, Bâdi Nedim’in bu kadar ileri gidebileceğine ihtimal vermez. Mehmed Ağa, bunun üzerine güvenilir adamlarından birisini kendisiyle birlikte kaymakama göndermesini teklif eder. Böylece, Osman Ağa’nın adamı da kurulan tertibi bizzat görmüş olacaktır. Osman Ağa, Mehmed Ağa’nın yanına Kara Bilal Kaptan’ı verir. Mehmed Ağa ve Kara Bilal Kaptan bu teklifi “güya/sözde” kabul ederler. Bâdi Nedim bunun üzerine kendilerine yüklü bir para ve ikişer tüfekle tabanca verir. İkili hemen Osman Ağa’ya giderler. Osman Ağa, suikast planını öğrenince bir gece yanında Savcı Yolasığmazzâde Hulûsi Bey, Bulamoğlu Mehmed Ağa, Yusufağazâde Mehmed Ağa, Bekir Çavuş’un Bekir Ağa, Göksüzoğlu Yusuf Ağa ve çete olduğu halde Bâdi Nedim’in Hacı Hüseyin Mahallesi’ndeki evini basar (20 Aralık 1919). Bâdi Nedim, ayak seslerini işitince hemen karyolanın altına saklanır. Çeteler kendisini zor kullanarak Osman Ağa’nın huzuruna getirirler. “Niçin kendisini öldürtmek istediğini” sorar. İnkâr etmesi üzerine Mehmed Ağa ve Kara Bilal Kaptan içeriye alınır. İnkârda ısrarı üzerine Osman Ağa ve çete tarafından dövülür. Yalvarması fayda vermez ve Bâdi Nedim yağmurlu bir günde “don-gömlek, yaka-paça” yalıda bekleyen Sütlaçoğlu Ahmed, Sütlaçoğlu Hakkı, İslamoğlu Hüseyin, Ustayahyaoğlu Şaban, Emir Hüseyinoğlu Süleyman, Kahveci Yusuf’un oğlu Ahmet, Polathaneli Mehmed’in refakat edeceği dört çifte kayığa bindirilerek Trabzon valisine gönderilir. Kayığın sorumlusu Gümüşreisoğlu İshak Efendi’ye de İsa Reis gambotu yaklaşır ve almak isterse kayığı batırıp Bâdi Nedim’i öldürmesini kesin bir dille emreder. Tirebolu’ya vardıklarında Kaymakam Hüsnü (Çakır) soğuktan titreyen Bâdi Nedim’e kuru bir elbisenin giydirilmesini sağlar. Daha sonra Trabzon’a götürülen Bâdi Nedim, burada sahile kadar gelmiş olan valiye teslim edilir. Bâdi Nedim’in Osman Ağa’yı öldürtmek için vereceği para konusunda değişik rakamlar telaffuz edilir. Bu rakam 5.000 lira ile 25.000 lira arasında değişmektedir. Dâhiliye Nezâreti’nin Sadrazamlığa 13 Ocak 1920 tarihli yazısında Bâdi Nedim’in vaat ettiği para 8.000 lira olarak kaydedilmiştir. Bu, Giresun’dan kovulan/çıkarılan ilk kaymakam olayıdır. Bunu 23 yıl sonra Tirebolu kaymakamı Reşat Yücel’in kovulması takip eder…

 

Tirebolu kaymakamı gece yarısı kaçıyor…

Tirebolu’da kaymakamın kovulmasında ve bu olay nedeniyle türkü yakılmasına vesile olan baş aktör Naiboğlu Osman Efendi’dir. Naiboğlu Osman Efendi, 1895’de doğmuştur. Babası Naibzâde İbrahim Efendi, annesi Durakzâde ailesinden Şaziye Hanım’dır. Rüşdiye mezunudur. Tirebolu’da çiftçilikle uğraşmış, Denizyolları Acenteliği’nde bulunmuştur. Millî Mücadele döneminde Kuvâ- yı Milliye reisliğinde, Cumhuriyet döneminde CHP’nin ve Halkevi’nin başkanlığını yürütmüştür. Hayırsever bir kişi olan Osman Efendi, eğitime katkı olarak Bada köyünde 1. 000 lira kıymetindeki binadan 300 lira bağış yaparak köy ilkokulunun kullanıma vermiştir (Ocak 1927). Naiboğlu Osman Efendi’nin kaymakamı dövdüğü yıllar II. Dünya Savaşı’nın hüküm sürdüğü kıtlık yıllarıdır. Ekmek, mısır, buğday karne ile verilmektedir. Halk, yoksuldur ve açlık çekmektedir. Üretim yeterli değildir. Çoğu zaman “bir büşürümlük” mısır almak için köylerinden ayaklar çarıksız, baş açık, taşlı-tozlu, çamurlu yollarda düşe kalka kasabaya gelenler, uzun kuyruklarda beklediği halde bir şey alamadan geri dönmek zorunda kalırlardı. Dertlerine derman olur diye kaymakama çıktıklarında kaymakamın olumsuz tavırları ile karşılaşırlardı. Kaymakam, gelen vatandaşları “burası Poyraz Bankası mı? Gelen mısır ister, giden mısır ister, hadi gidin işinize” diyerek azarlardı. Kaymakamdan yüz bulamayan vatandaş soluğu Fırka Başkanı Osman Naiboğlu’nun yanında alırdı. Osman Naiboğlu’nun dara düşen vatandaşlara tarlasından aldığı mısırı verdiği olurdu.

Sözlü anlatımlara göre Yağlıdere içinden mısır gelen bir grup vatandaşın Han Kahvesi’nde kendisine “Bey, evlerimizde hiçbir şey kalmadı, mısır da alamadık, çaresiziz” dediğinde Osman Naiboğlu’nun kötü hava şartları yüzünden dalgalı denize, kahvede oturan denizcilere, daha sonra kendisine gelenlere baktığını, denizcilere dönerek “içinizde bu havaya rağmen kayık yüzdürecek cesareti olan var mı” diye sorduğunu, denizcilerin hep beraber “varız” dediğini, aldığı olumlu cevap üzerine denizcilere “benim kayığımı yüzdürün”, oğlu İsmail’e de “atımı al, Halkova’ya git, mısırı kuma indir, kayık gelene kadar hazırla” dediğini Han Kahvesi’nde çıraklık yapmakta olan rahmetli Kandiloğlu Hamdi anlatırdı.

Kaymakam Reşat Yücel, Mithat Vural’ın yerine 22 Mayıs 1941’de atanmıştı. Kaymakam Reşat Yücel’in ve eşinin Tirebolu’da eşraf ve memur takımının arasında bocaladığı anlatılırdı. Tirebolu, o zaman tâ Osmanlı döneminde ticaretle gelişmiş, kasaba/şehir statüsünde bir yer idi. Hemen her evde kadınlar tarafından ud çalınır, udları kızlara çehiz olarak verilirdi. Kaymakamın eşi ise bu yaşam tarzına ayak uyduracak bir kültüre sahip değildi. Bir esnafın hanımının böyle bir ortamda bulunmasını, onlarla birlikte “poker” masasına oturmasını yanlış anlayan/değerlendiren kaymakam bir dedikodunun çıkmasına sebep olmuştu. Kendi karısının giyim-kuşamı, hal ve harekâtı ile hissi yakınlık duyduğu kadının giyim-kuşamı, hal ve harekâtı arasında dağlar kadar fark vardı. Naiboğlu Osman Efendi, kaymakamı “hareketlerine dikkat et” diye bir-kaç defa ikaz etmi ş ise de samimiyeti suiistimal etmeye, bildiğini okumaya devam ediyordu. İşte, Naiboğlu Osman Efendi buna tahammül edemiyordu. Naiboğlu Osman Efendi, “kaymakamı uyardığını, ama kendisini dinlemediğini, onu döveceğini” etrafına dillendirmeye başlamıştı. “Nasıl döveceksin” denildiğinde de “pokerde hile yapıyorsun diye kavga çıkaracağım, gerisi kolay” diyordu. Naiboğlu Osman, aynen dediği gibi yaptı. Poker masasında “hile yapıyorsun” diye bağırdı. Kaymakam tâbi bu suçlamaya itiraz etti. “Hile yapmadığını” söyledi. Tartışma büyümeye başladığında Naiboğlu Osman Efendi’nin istediği ortam oluşmuştu. Belindeki “tuğralı polis tabanca” ile kaymakamı bir güzel dövdü. Bir ara kaymakamın Osman Efendi’nin eşi Muteber Hanım’a “yenge beni kurtar” diye seslendiği duyuldu. Osman Naiboğlu, buna karşılık “sen benim hanımı […’nın] hanımı mı sandın” diyerek daha şiddetle hırpalamaya başladı. Araya girenler oldu, kaymakamı Naiboğlu Osman’ın elinden aldılar. Kaymakama “Tirebolu’yu terk edeceksin” denildi. Hemen Yaylacı’nın Osman Reis çağrıldı. Kendisine “kaymakamı Giresun’a götürerek valiye teslim edeceği” tembih edildi. Kaymakamın eşi Münire Hanım ise Tirebolu gibi bir şehirden gitmek istemiyordu. Bundan büyük üzüntü duydu. Bu üzüntüsü türküye de yansıdı. Türküden kaymakamın kayıkla, eşinin ise daha sonra gemi ile Tirebolu’dan ayrıldığı anlaşılıyor. Olay üzerine adına “Naiboğlu Havası” denilen ve hâlâ söylenegelmekte olan bir de türkü yakıldı. Türküyü Nazmi Yayla’ya göre Kemençeci Mınalı Niyazi [Alaca], torunu Hasbi Naiboğlu’na göre Piçoğlu Osman Efendi düzmüştür. Piçoğlu Osman Efendi’nin düzmesi akla daha yatkındır. Çünkü, Piçoğlu Osman Efendi, kendisi de kemençe çalan Naiboğlu Osman Efendi ile çok yakın görüşürlerdi. Naiboğlu Osman, akrabası Mehmet Durak’ın düğününe özellikle Piçoğlu Osman Efendi’yi davet etmiştir. Bu düğünde kaymakam havasını çalan ve kaymakamı nasıl dövdüğünü kemençesiyle hikâye eden Piçoğlu Osman Efendi’ye “çal bakalım, yakında beni astırırsın” diye serzenişte bulunduğunu yine Hasbi Naiboğlu nakletmiştir. Reşat Yücel’in Bakanlık emrine alınma tarihi 16 Mart 1943 olduğuna göre olayın Mart ayının ilk haftasında vuku bulduğu söylenebilir. Kimisine göre Hasan Paşa telgrafı Giresun valisine “kaymakamı gönderdik” diye, kimine göre de “Bakanlık’a kaymakamı şikâyet için” çekmiştir. Türküde bu nedenle telgraf parasından söz edilmektedir.

 

Tirebolu kaymakamı Reşat Yücel’e yakılan türküden dörtlükler:

Oy agama agama/Tütün koy tabakama

Elişmeyin Hac’a[ğ]lar/Yazıktır kaymakama

 

Oy kaymakam kaymakam/Sallan boyuna bakam

Yaylacı motoruyla/Gece kaçtı kaymakam

 

Ocak başında kurşun/Düşün kaymakam düşün

Naiboğlu’n evinde/Senin ne idi işin

 

Gemi geldi yanaştı/Nara çekiyor nara

Kaymakamın başını/Yardı polis tabanca

 

Hükümetin önünde/Askerler yemek yedi

Bir pokerin yüzünden/Kaymakam dayak yedi

 

Gemi geldi yanaştı/Otuz fişek atıldı

Kaymakamın eşyası/Kozbaşı’nda satıldı

 

Gemi geldi bağrıyor/Kaymakamı çağrıyor

Kaymakamın karısı/Gitmem diye ağlıyor

 

Ben yiyemem yiyemem/Zeytinin karasını

Hasan Paşa verdiye/Telgraf parasını

 

Allah’ım dolanayım/Kırmızı güneşine

Çifte kaymakam yandı/Valinin ateşine

 

Reşat Yücel’in kovulması üzerine hükümet tarafından yerine Vasfi Bağatur isimli kaymakam atandı (27 Nisan 1943). Yeni gelen kaymakam bekârdı. Yanında ablasını ve bir de Karaman koyunu getirmişti. Tirebolu’da iki kardeş birlikte dolaşırlardı. Halk, bunu da beğenmedi. Çok “uyuşuk/dağınık” buldu. Bu dağınıklığı nedeniyle o yıllarda Tirebolu’da yaşayan, meczup olarak bilinen “Ham Ali” adlı bir zata benzetildi ve kendisine de türkü yakıldı. Vasfi Bağatur’a yakılan türküden:

 

Deniz üstü kütüklük/Kaymakamı yütürdük

Yütürdükse yütürdük/Kır başlıyı bütürdük

 

Oy kaymakam kaymakam/Makam vuruyor makam

Halkevi’ni bilmiyor/Yeni gelen kaymakam

 

Ayağında çapula/Ezer çimeni ezer

Yeni gelen kaymakam/Ham Ali gibi gezer

 

Kaymakam kafadarım/Gel ablanı satalım

Ablanın parasıyla/Koynuna kız atalım

 

NOT: Günümüzde türkünün hikâyesini bilmeyen yeni yetme kemençeciler, Kâtip Şadi’den alıntı yaparak “Tirebolu Cintaşı/Alma beni yüzbaşı” gibi sığıntı/katma sözleri türkünün otantik sözleri gibi söylemektedirler. Bunun gibi ve diğer sığıntı sözler türkünün kendisinde yoktur. Bu hususa dikkat etmek ve türkünün otantik söz yapısını bozmamak gerekir.

 

REŞAT YÜCEL

1908 yılında Diyarbakır’da doğdu. 1928’de Özel İstiklâl lisesini pekiyi derece ile bitirdi. Mülkiye’den mezuniyetinden sonra 31 Ekim 1932’de Devegeçidi (Diyarbakır) nahiyesi müdürlüğüne tayin edildi. Bir süre Diyarbakır Maiyyet Memurluğu’nda ve Behramkî (Diyarbakır) nahiyesi müdürlüğünde bulunduktan sonra kaymakamlığa terfi etti. 1935’te Başkale, 1938’de Koyulhisar, 1939’da Maçka, 1941’de Tirebolu, 1944’de Kadınhanı, 1947’de Çubuk, 1948’de Avanos, 1949’da Osmancık kazaları kaymakamlıklarına, 1950’de Çankırı, 1951’de Tokat illeri Hukuk İşleri Müdürlüklerine, 1952’de Şereflikoçhisar, 1953’de Altındağ, 1956’da Polatlı kaymakamlıklarına, 1957’de Dâhiliye Vekâleti Vilayetler İdaresi Şube Müdürlüğüne, Kasım 1957’de Eskişehir, 1959’da Van Vali Muavinliklerine, Temmuz 1960’da İçişleri Bakanlığı İller İdaresi Umum Müdürlüğü emrinde kendi maaş ve kadrosu ile müşavirliğe getirildi. Bu görevde iken 19 Ağustos 1967’de resen emekliye sevk edildi. Mücellidoğlu, V, 2031.

 

VASFİ BAĞATUR

1900 yılında İstanbul’da doğdu. Vefa Sultanisi’nde lise öğrenimini tamamladı. Temmuz 1927’de Mülkiye’den iyi derece ile mezun oldu. 14 Ağustos 1927’de tayin edildiği Kütahya Vilayeti Maiyyet Memurluğunda stajını tamamlayıp 14 Ağustos 1928’de kaymakamlığa terfi etti. 23 Eylül 1928’de Saray, 17 Eylül 1931’de Erciş, 23 Eylül 1936’da Karaburun, 31 Mayıs 1937’de Bergama, 25 Temmuz 1939’da Kırıkhan, 27 Ağustos 1941’de Osmaniye, 27 Nisan 1943’de Tirebolu, 23 Temmuz 1945’te Osmaneli, 2 Şubat 1948’de Eceabat kaymakamlıklarına atandı. 18 Nisan 1949’da vefat etti. Bekârdı. Mücellidoğlu, V, 1861

 

Kaynaklar:

BF (Hidayet Yüksel, Hasbi Naib oğlu); BOA, İ.DUİT, nr. 48/106;

  1. Şâkir Sarıbayraktaroğlu, Osman Ağa ve Giresun Uşakları Konuşuyor, İstanbul 1975, s. 90-91;

Ömer Sami Coşar, Mustafa Kemal’in Muhafızı Topal Osman (Osman Ağa), İstanbul 1971;

Süleyman Beyoğlu, Millî Mücadele Kahramanı Giresunlu Osman Ağa, İstanbul 2009, s. 111- 114;

Ali Akyıldız, Ekşioğulları Tarihi, (basılmamış çalışma), İstanbul 2008, s. 58-59:

Ali Birinci, “Hürriyet ve İtilâf Fırkası”, DİA, XVIII, 507-511;

Ayhan Yüksel, Tirebolu’dan Simalar: Osmanlı’dan Cumhuriyet’te Değerlerimiz, İstanbul 2005, s. 247; a.mlf.,

Tirebolu: Tarih-Kültür-Spor Yazıları, İstanbul 2008, s. 109-110;

Ali Çankaya Mücellidoğlu, Yeni Mülkiye Tarihi ve Mülkiyeliler, V, Ankara 1968-1969, s. 1861, 2031;

Yalçın Durak, Tirebolu’da Adı Kalanlar, ty, s. 266-269;

Ural Çetiner, Giresun Folkloru ve Halk Edebiyatı Örnekleri, (basılmamış lisans tezi),

Erzurum 1972, s. 20-23; Aydın Çakmak, Millî Mücadele Döneminde Giresun’da Yayımlanan Bir Dergi: Işık (1918-1923), Ankara 2015, s. 51.