Eskisi gibi değil

Yayınlama: 26.01.2024
23
A+
A-

Çok sıklıkla kullandığımız bir cümle vardır her fırsatta dile getirdiğimiz, “ eskisi gibi değil!” Özellikle konu insan olduğunda bunu çoğumuz söyleriz. Değişen çağ insanlar üzerinde nasıl değişimlere neden olduğunu hep sorgularız. Yaşamımıza uzaktan yakından dokunmuş insanları özleriz birçoğumuz. Keza sadece insanları değil birçok unsuru da özleriz. Oysa temelde konu insan ise insanın her geçen gün arada uçurumlar olacak kadar değişmesinin altında yatan hakikat nedir? Acaba yarınlarda da “eskiden “ diyenler olacak mı?
Sanırım bu daha çok biz gibi gelişmekte olan ve kapitalizmin gergefinde sıkışıp kalan toplumların sıkıntısı. Yakın bir tarihe kadar rol model diyeceğimiz, kişiliği ile ön plana çıkan naif insanların sayısı oldukça fazla idi. Ya şimdi? Tutup bunları değişen çağ, teknoloji gibi unsurlarla örtüştürmek ne kadar doğru olur?
İnsanı insan yapan birçok unsurdan kopuyoruz. Milli-manevi değerlerden hızla uzaklaşıyoruz. Dahası kapitalist yapının istediği tep tip insan modeline doğru akıyoruz kapıldığımız selin farkına dahi varmadan. Tamda sistemin istediği gibi, düşünmeyen, üretmeyen sadece tüketmeye endeksli hep “ önce ben” diyen düşünceye doğru.
Bunun getirdiği bir gerçekte bizi biz yapan kimliğimizden hızla uzaklaşıyoruz. Ne doğuluyuz ne batılı, ne oralıyız nede buralı misali. Bir bakın bakalım medeni dediğimiz ülkelerde durum böyle mi? İnceleyin bir Japon’u, İngiliz’i vb. kimliklerinden sapmışlar mı? Bizim yapımız sistemin algılar ile enjekte ettiği yapıya saplandı kaldı. İnsani vasıflarımızı ise hak getire.  Çok izafi bir konu sayfalarca makaleler yazılacak kadar geniş. Habis bir ur gibi…
Bir bakkalımız vardı yıllar evvel, aylık hesap gördüğümüz. Yani veresiye alışveriş eder ay sonları bütçemiz ile hesap gördüğümüz. Bakkalımızın bitişiğinde de aynı işi yapan bir başka bakkal. Bir gün bakkalların önüne bir araç gelir alış veriş için. Bu arada iki bakkal küstür birbirine. Araçtan inen adam diğer bakkala yönelir. Ancak girişte tabure vardır yani bakkalda kimse yok. Adam oradan bitişikteki bizim bakkala girer. Elindeki listeyi bakkala uzatır. Bizim bakkal kendi bakkalından çıkar küs olduğu bitişik komşunun dükkânına girer, müşterinin listesinde olan her şeyi hazırlar ve müşteriye teslim eder. Sattıklarının karşılığını da terazinin kefesine bırakır ve tekrar tabureyi yerine koyup kendi dükkânına girer. Ahaliden biri dayanamaz sorar, “ Efendi senin dükkânında olan malları neden küs olduğun adamın dükkânından verdin? “  cevap müthiştir, “ O’nun hanımı epeydir hasta, adam dükkâna bile giremiyor. Biz iyi, kötü alışverişimizi yapıyoruz.  Rızkına mani olmayayım.”  İşte o günlerden, o anlayışlardan bu günlere geldik. Geldiğimiz noktayı görüyor muyuz? Sadece bizim bakkal mıydı bu anlayışta olan? Hayır! Günde iki gazete alıp, okuyan müşterileri ile ülke gündemini konuşabilen, kravatı asla eksik olmayan bir berber esnafı. Dünyanın teknolojik gelişimi insanlığı nasıl olurda menfi bir biçimde etkiler?
Demek ki sorgulamamız gereken çok şey var işin içinde. Sistemin bizlere giydirdiği urbadan da bir an evvel sıyrılıp, asıl olana dönme gerekliliği. Milli-manevi duygularımızı tazeleme zorunluluğu. Birilerinin bize dayattığı değil, bizim olana dört elle sarılma mecburiyeti.  Yoksa yakın bir gelecekte eskinin hatıralarını bile deşecek nesil kalmayacak. Tastamam düzenin arzu ettiği robot tipi insanlara dönüşeceğiz. Kocaman bir kandırmacaya kapılmış gidiyor dahası öncelikle kendimizi kandırıyoruz. Bunun içinde olması gereken belli, önce soracağız kendimize “ insan nedir? ”  ve sahip olup bir kenara attıklarımızın farkına varacağız. Yoksa tapınıp saplandığımız bu dünya bizlere baki kalmayacak.

REKLAM ALANI
Yazarın Son Yazıları