Karadeniz Bölgesi, coğrafyasının sunduğu büyüleyici güzelliklerin yanı sıra doğal afetlerin pençesinden kurtulamayan bir yer olarak dikkat çekiyor.
Son olarak geçtiğimiz hafta Artvin’de meydana gelen ve 4 kişinin hayatını kaybettiği heyelan herkesi derinden üzdü.
Bu ne ilk idi ne de sonuncusu olacak sanırım.
Sel ve heyelanlar, bu coğrafyanın kaderi gibi görünse de, geçmişte yaşanan felaketler ve alınamayan önlemler, bu sorunun derinleşmesine neden oluyor.
Bugün artık mesele sadece doğanın sert koşulları değil; insan eliyle yapılan hataların da bu felaketlerin sonuçlarını ağırlaştırdığı bir gerçek.
Tarihi geriye sararak incelediğimizde, Karadeniz’in doğayla savaşının uzun bir geçmişe dayandığını görüyoruz. Geride bıraktığımız yüzyılda Trabzon, Giresun ve Rize’de yaşanan büyük sel ve heyelanlar, bölge halkının hayatında derin izler bıraktığını görüyoruz.
1931 yılında Trabzon’da başlayan bu trajediler zinciri, 1988 Giresun ve 1990 Rize felaketleriyle devam etti. Aralardaki sayısız afetleri yazmaya inanın sayfalarımız yetmez.
Bu olaylar, can kayıplarıyla birlikte ekonomik kayıpları da beraberinde getirdi. 1998 Trabzon felaketinde 50’den fazla kişinin hayatını kaybetmesi, bölge için bir dönüm noktası olarak görülse de, bu olaylar yeterince ders alınmadığının kanıtıdır.
Yıllar ilerledikçe felaketlerin sayısı ve şiddeti artmaya devam etti. 2010 Rize, 2012 Samsun, 2020 Giresun Dereli ve 2021 Batı Karadeniz felaketleri, bölgenin doğal afetlere karşı ne kadar savunmasız olduğunu bir kez daha gösterdi.
Özellikle 2021 yılında Kastamonu ve Sinop’ta yaşanan ve 82 kişinin hayatını kaybettiği sel felaketi, Türkiye tarihinin en büyük afetlerinden biri olarak kayda geçti. Bu olay, afet yönetimindeki eksiklikleri gün yüzüne çıkaran acı bir tablo oldu.
Peki, bu kadar sık yaşanan felaketlerin ardındaki temel nedenler neler?
Elbette Karadeniz’in dik yamaçlarla kaplı coğrafyası ve yoğun yağış rejimi, bu olayların doğal nedenleri arasında. Ancak insan faktörünü göz ardı etmek mümkün değil. Düzensiz kentleşme, ormanların tahribatı, derelerin yanlış ıslahı ve altyapı eksiklikleri, doğanın verdiği zararı katbekat artırıyor.
İklim değişikliği, bu tablonun en önemli belirleyicilerinden biri. Artan sıcaklıklar ve değişen yağış rejimleri, ani ve şiddetli yağışların daha sık görülmesine neden oluyor. Ancak bu durum, önlem alınamayacak bir sorun değil. Bölgedeki afet yönetim politikalarının köklü bir şekilde değiştirilmesi gerekiyor.
Uzmanlar alınması gereken önlemler oldukça net vurguluyorlar!
Öncelikle, risk haritalarına uygun yerleşim planları yapılmalı ve afet bölgelerindeki yapılaşma tamamen durdurulmalı. Ormanların korunması ve yeniden ağaçlandırma projeleri hızlandırılmalı. Erken uyarı sistemleri, bölgedeki halkı zamanında bilgilendirerek kayıpların önüne geçebilir. Ayrıca, afet bilinci eğitimi ile bireylerin doğayla uyum içinde yaşaması sağlanabilir.
Netice itibariyle, Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan felaketler, doğa-insan ilişkisinin yanlış yönetilmesinin sonuçlarını ortaya koyuyor. Bu coğrafyayı ve burada yaşayan insanları korumak için atılacak her adım, hem doğaya saygının bir ifadesi hem de gelecek nesillerin güvenliğini sağlama çabası olacaktır.
Karadeniz, doğası ve insanıyla yaşamaya değer. Ancak bu değer, ancak birlikte sorumluluk alarak korunabilir.