Ölçme, değerlendirme… Bu kavramlar gündeme geldiğinde, üzerinde düşünülmesi gereken sayısız nimet vardır. Üç tarafı denizlerle çevrili olan ülkemizde üretilen fındık, çay, deniz ürünleri, narenciye gibi değerli tarım ürünleri bunların başında gelir. Ancak bu ürünler arasında dikkatimi çeken, Karadeniz’in “yeşil altını” olarak bilinen ve şu an hasadı yapılan fındık oluyor.
Fındık, besin değeri çok yüksek olan ve nominal değeri de oldukça yüksek bir ürünümüzdür. Ancak bu ürünün kıymeti biliniyor mu, bilinmiyor mu, işte bu beni aşan bir konu. Çünkü bu meseleye girdiğimde, işin rengi bir anda değişip politik boyut kazanacak.
Zihnimize kazınan “aganigi-naganigi” sloganıyla yapılan reklamlar, fındığın iç ve dış piyasalardaki tüketimini artırmayı amaçlıyordu. Ancak bu tür tanıtımların piyasada ne kadar olumlu ya da olumsuz etki yarattığı tartışmalı. Bana kalırsa, bu tür reklamlar oldukça tartışmalı. Çünkü bu tarz tanıtımlar, toplumumuzun örf ve adetleriyle ciddi şekilde çelişiyor.
Burada amacım, o reklamı yerden yere vurmak değil. Ancak, Müslüman bir ülkede kamuya sunulan her şeyin, uzun uzun düşünülerek yapılması gerektiğini düşünüyorum. Tabii ki bu benim şahsi görüşüm.
Reklamın gücü yadsınamaz, bu bir gerçek. Ancak, ürün tanıtımlarının toplum değerleriyle uyumlu olması gerektiği de bir o kadar önemli. Kazanç elbette önemli, ama “adam işini biliyor” demek, her zaman doğru bir yaklaşım olmayabilir. Kazanç, sadece parayla değil, toplumun değerleriyle uyumlu adımlar atılarak da elde edilebilir.