Karadenizliler süt veren ineğe sâlur inek derler.
Gaz Karadeniz’de çıkınca söze öyle başladım.
Şu Karadeniz gazını, Gabar’da bulunan ve “traktöre koyup gideceğimiz kadar rafine petrolü” gıda ulaşımı yapan taşımacıya ve çiftçiye versek, ucuz gıdayla beslenip sadece ekmekle karnımızı doyurmasak nasıl olur?
Sonra ekmek yiye “tahıl beyin” oluyoruz.
Siyasilerde simit ekmek gibi ucuz ve sığ ahlaka mugayir söylemlerde bulunmasa.
Ne dersiniz?
İyi olmaz mı?
Hele elektrikli traktörümüz vardı.
Tarlada fotoğraf çektirip “aha yaptık” dediğiniz!
O ne oldu?
Yoksa çiftçiye dağıttınız da basının haberi mi olmadı!
Basın yapar öyle şeyler.!
Dağıtımları yaptıysanız, bir basın toplantısı yapın hepimiz öğrenelim!
Ne dersiniz.
İyi olmaz mı?
Yok “Çirkin bir gerçeğin yerine, afili bir yalan iyi gider ayağına bize yalan mı konuştular” diyen, seçmen var.
Yok, yok siz yalan konuşmazsınız.
Zira İslam peygamberi der ki:
Mümin her günahı işler ama asla yalan konuşmaz.!
Sizler “selamın aleykümle” söze, Allah adıyla başlayan mü’min insanlarsınız.
Sizde yalan olmaz.
Hele “Gavur Atatürk” bu millete bir kez yalan konuşmadı ki, düşünün Müslüman nasıl konuşsun.!!!
Tövbe de.!
Ağzından yel alsın!
Yoksa bu gençlerin %80’i gavur Atatürk’ün peşinden gider.
Maazallah.!!!
BAKIN ŞİMDİ EFENDİLER.!
Rivayete göre Şam valisi Esat Paşa sıfırı tüketir ve hazine boşalır.
Büyük sıkıntıya düşer.
Danışmanları çare olarak Şam’daki dokumacılara fazladan vergi koymasını tavsiye eder. Bu tavsiye üzerine Esat Paşa danışmanlarına:
“Böyle bir vergi koyarsak, ne kadar gelir elde ederiz,” diye sorar!
“Elli veya atmış kese altın elde ederiz” derler. Bunun üzerine Esat Paşa “Bu insanlar zaten zar zor ayakta duruyor. Bu vergiyi nasıl ödeyecekler?” diye sorar. “Evlerindeki altınları ve mücevherleri satarlar Paşam” diye cevap verirler.
Esat Paşa “ Ben bu meblağı daha güzel bir yöntemle elde etsem nasıl olur?” diye sorar.
Danışmanları sessizliğe bürünür.
Ertesi gün Paşa müftüye bir davet göndererek gece gizlice buluşalım der. Müftü gece paşanın yanına gelir.
Paşa “Müftü Efendi! Bize ulaşan bilgilere göre özel hayatında şeriata aykırı davranıyor ve evinde gizlice içki içiyormuşsun. Bu durumu İstanbul’a bildirmem gerek. Ancak önceden seni haberdar edeyim dedim” der.
Bunu duyan müftü efendi paşaya yalvarmaya başlar.
İstanbul’a haber vermemesi için paşaya 1000 mecidiye vermeyi teklif eder. Paşa kabul etmez. Müftü iki katını teklif eder. Paşa yine kabul etmez. Sonunda 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonraki gün Esat Paşa Kadı efendiyi davet eder.
“Kadı Efendi! Rüşvet aldığın ve makamını şahsi menfaatin için kullandığına dair güvenilir kaynaklardan elimize bilgi ulaştı” der.
Bu sefer Kadı Efendi paşaya yalvarmaya başlar. “Aman efendim beni görevimden almayın, insanlara rezil olurum” diyerek
Müftü efendi gibi Esat Paşa ile pazarlığa başlar. Kadı ile de 6 bin mecidiyede anlaşırlar.
Sonra sırasıyla defterdar, karakol komutanı, esnaf ağası ve büyük zenginleri tek tek davet eder. Bu operasyonun sonunda Esat Paşa tam 200 kese mecidiye altını toplar.
Arkasından danışmanlarını çağırır “Şam halkına vergi koyduğumu falan duydunuz mu?” diye sorar. “Hayır paşam duymadık” derler. “Bakın hiçbir vergi koymamama rağmen 50 yerine 200 kese mecidiye altını topladım” der.
“Bunu nasıl yaptınız Paşam?”
diye sorduklarında:
“Kuzuların derilerini yüzmektense koçların yünlerini kırkmak daha iyidir” der.
Kıssadan hisse:
Hâlâ zenginlerin yatlarından vergi almıyormuşsunuz.
Öyle dediler.
Lüks tüketimde KDV tuvalet kâğıdı kadar artmadı.
SEKA’yı sattınız ama milleti bari poposu silinecek bırakmayın.
Kuzuları yolmak yerine koçların yünlerini kırksanız.
Hadi anladım sizde üretim yapıp pazarlayacak yetenek yok.
Kuzuları bari yolmayın.
SÜT VEREN İNEK KESİLMEZ
Doğru yolda olana selam olsun!