[“Kur’an’da Türkler Konusu”]
“Türklerin insanlık serüvenindeki rolü temel nitelikte olmuştur” diye tarihe not düşen Jean-Paul Roux’a ilaveten, Maide 38, 52 ve 54 ile Tevbe 39. ayetlerin “Türkleri işaret ettiği” de tarihe not olarak düşülmüş; ancak son Halidi Bağdadi Kürtçü Nakşi (ki hepsi böyledir) Tarikatların baskıları ve “biz ümmetiz, İslam’da üstün Millet yok. Herkes eşit. Önemli olan takva” gibi karşı argümanlar arasında maalesef bu görüşler unutturulmuştur.
“Kur’an’da açıkca Türklerin işaret edilmiş” olduğuna dair görüşleri dile getiren İslam bilginleri Hoca Sadettin Efendi, Vani Mehmet Efendi, Elmalılı Hamdi Yazır, Ömer Nasuhi Bilmen ve Nurcuların şeyhi Saidi Nursi (Kürdi)’dir.
Hoca Sadettin Efendi “‘Eğer yüz çevirecek olursanız, yerinize başka bir millet getirir de, onlar, sizin gibi olmazlar’[1] mealindeki Maide 38.Ayet’in Türkleri işaret ettiğini belirtmektedir.[2]
Hoca Sadettin Efendi’den sonra Vani Mehmed Efendi (ö.1685), Araisü’l-Kur’an adlı eserinde “Tevbe Suresi’nin 39. Ayeti’nde zikredilen milletin Türkler olduğunu” ifade etmiştir.
Elmalılı Hamdi Yazır ayrıca, Maide 52’ninde Türkleri işaret ettiğini belirterek, “İstanbul’un fethi ile ilgili hadisin açıklığı ve Maide 52’de zikredilen ‘Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder ve katından bir emir getirir’[3] ilâhî vaadinin mutlak oluşu ve işareti ile Türkler de müjdesine girmişlerdir” demektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır, tarihsel bir sıra ile “dinden dönenlerle” yapılan mücadeleleri
dikkate alarak, “en son İslam’ın bayraktarlığını yapanın Türkler olduğu” sonucuna ulaşmakta, “eğer Türkler de bir gün bu bayrağı yere düşürürse, onların da yerine başka kavim/millet geleceğini” belirtmektedir.
Elmalılı Hamdi Yazır da, Tevbe 39’un Tefsir’inde “Ve başka bir kavimle size yer değiştirtir. Yerinizi, yurdunuzu sizin elinizden alır, başka bir kavme verir. Emirlerini onların eliyle yerine getirir, onlara infaz ettirir”[4] açıklamasını yaparak, “Ayet ile kast edilenin bir kavim/millet olduğunu belirtmiştir.
Hoca Sadeddin Efendi, bu ayette Allah‘ın övgüsü ile şereflenmiş olan milletin, başta yöneticileri olmak üzere Osmanlı Türkleri olduğu düşüncesindedir. O’na göre Allah’ın bu buyruğu, sonsuz olan kerem hazinelerinden çıkartılmış tek bir pırlantadır. Dinin gereklerini yerine getirme, törelerini egemen kılma yolunda da bu tutum, onların şanına uygun düşmüştür.”[5]
Türkler, Müslüman oluşlarıyla birlikte İslam’ı çok sıkı sahiplenmişler ve İslam’ın yayılmasında ve ayakta tutulmasında var güçleriyle çalışmışlardır. Böyle bir tarihî birikimin sonunda Osmanlı âlimleri artık yeryüzünün sahipliği ve yönetimine kendilerini layık görmüşlerdir.
Osmanlı âlimlerinin ortak görüşünün sözcülüğünü de, XVII. asır Osmanlı müfessirlerinden Vani Mehmed Efendi’nin (ö.1685), Araisü’l-Kur’an adlı eserinde üstlendiği söylenebilir.
Tevbe Suresi 39. Ayet’ini işte bu bakış açısı ile yorumlamaktadır. Onu, bu kadar açık ve ayrıntılı biçimde âlimlerin bu konudaki genel kanaatini Kur’an tefsirine yansıtan ilk kişi olarak değerlendirebiliriz.”[6]
“Vani Mehmet Efendi[7] asıl kişiliğini yaptığı tefsirde sergiler. Araisu’l-Kuran[8] adını taşıyan bu tefsirinde Tevbe Suresi’nin 39. Ayeti’nde Tebük Seferi’ne katılmada isteksiz davranan Araplar kınanmış ve ‘…yerinize başka bir millet getirir’ ifadesinde zikredilen Arapların yerine getirilecek toplumun Türkler olduğunu ileri sürmüştür.”[9]
Vani Efendi’nin “Türkçülük bayrağını tefsir ilminin tepesine diken yegâne Türk âlimi” olduğu ileri sürülmektedir.[10]
“Vani Mehmed Efendi, Osmanlı Türkleri’nin İslâm’a hizmetlerini anlatırken de:
‘… Biz, uzun zamandan beri karada ve denizde, şarkta ve garbta (doğuda ve batıda) Rumlar ve Frenkler’le mücâhedede (mücadelede) bulunan gazilerin, bütün Bizans ülkelerini zaptedip oralarda yerleşmiş olan Türkler olduğuna inanıyoruz.
Bu suretle Rum, Ermeni ve Gürcü ülkeleriyle Frenk memleketlerinin bazıları ve Rus diyarının bir kısmı Türk memleketi haline gelmiş, Türk dili oralarda teammüm (umumileşmiş) ve intişar etmiş (yayılmış).
Türkler tarafından bu memleketlerde İslâm ahkâmı tatbik ve icra edilmiş ve Türkler’in yümnü (uğurlu, kutlu) bereketi sayesinde Hıristiyan cemaatlerin ekserisi İslâm Dini’ni kabul ederek evvelce Rum, Frenk ve Rus oldukları halde bilâhare Türkleşmiş, İslamlaşmışlardır.
Çünkü Allah’ın fazlu inayeti büyüktür’ demektedir.”[11]
Maide Suresi, 54.Ayet’inde “inananlara karşı alçak gönüllü, inkarcılara karşı güçlü, Allah yolunda cihat eden, yerenin yermesinden korkmayan” milletin Türkler olduğu Said-i Nursi[12] tarafından da dile getirilerek “Milliyetinizi Kur’an’a ve İslamiyet’e kale yaptınız. Bütün dünyayı susturdunuz, müthiş saldırıları[13] def ettiniz”[14] demiştir.
Said-i Nursi konusunda çok sayıda araştırma yazılmasına rağmen, maalesef bu konuda “dişe dokunur” bir eser kaleme alınmamıştır.
Ömer Nasuhi Bilmen de ilgili ayetin tefsirinde yaptıkları açıklamada “ve bilhassa (ahlaklı ve iyi huylu[15]) Türk milleti İslamiyet’i kabul etmiş, bu uğurda asırlardan beri mücadele etmiş,[16] meydanlarına atılmış İslamiyet’in şark ve garbe yayılmasına[17] pek büyük hizmetlerde bulunmuşlardır. Bu suretle Kur’an’ın tebşiratı (müjdesi) gerçekleşmiş,[18] onun bir mucize’i ebediye olduğu apaçık[19] anlaşılmıştır”[20] diyerek Maide 38, 52 ve 54 ile Tevbe 39. ayetlerin “Türkleri işaret ettiğini” belirten görüşleri desteklemektedir.
Kar, izleri örtmesin.
[1] Muhammed Suresi, 38.Ayet
[2] Erdoğan Pazarbaşı, Erdoğan Pazarbaşı, Osmanlı Dönemi Kur‘an Tefsirlerinde Türklerle İlgili Değerlendirmeler, Erciyes Ü., SBE Dergisi, Sayı-11, Yıl-2001, s.125
[3] Maide Suresi, 52.Ayet
[4] Elmalılı Hamdi Yazır, Tevbe Suresi, 39.Ayet Tefsiri, www.kuranikerim.com/telmalili/tevbe.htm (2.6.2015)
[5] Erdoğan Pazarbaşı, a.g.e., s.125
[6] Erdoğan Pazarbaşı, a.g.e., s.125 v.d.
[7] Doğum yeri olan Van’a nispetle ‘Vânî’ ismiyle tanınan Mehmed Efendi, IV. Mehmed ve Sultan İbrahim zamanında yaşamıştır. Doğum tarihi bilinmeyen Vani Mehmet Efendi, 17. yüzyıl Türk dünyasının yetiştirdiği seçkin bilim adamlarından biridir. Öğrenimini Van’da tamamladıktan sonra, Erzurum, İstanbul ve Bursa’da hocalık ve vaizlik yapmıştır. İstanbul’da “hünkâr vaizliği” ve “hâce-i sultanî” gibi görevlerde bulunmuştur. İstanbul’da Vaniköy Camii’ni, Bursa’da Vani Mehmed Efendi Camii’ni inşa ettirmiştir. Sürgüne gönderildiği Bursa’da 1685 yılında vefat etmiştir. (Yasin Kılıç, Bir Hatip ve Eğitimci Olarak Vani Mehmed Efendi, Hayatı, Edebi Kişiliği, Eserleri, Turkish Studies, Volume 10/3, Winter 2015, s.617)
[8] Araisu’l-Kuran, Rahman Sûresinin bir diğer adıdır. Hz. Peygamber, “Her şeyin bir gelini, süsü vardır; Kur’an’ın gelini de Rahman Suresidir” buyurmuş olduğundan bu isim verilmektedir.
[9] Hüseyin Yeniçeri, Vanlı Bir Türk Milliyetçisi, Ortadoğu Gazetesi, 1.11.2011
[10] İsmail Hami Danişmend’en aktaran, Yasin Kılıç, a.g.makale, s.626
[11] Zekeriya Kitapçı, Vani Mehmed Efendi ve Türkler, [www.turkalemiyiz.com/asil/gundem.asp?id=481 (5.1.2015)]
[12] Said-i Nursi, Mektubat,311 v.d.
[13] Saldırıları: Tehâcümâtı
[14] Said-i Nursi, Mektubat,311 v.d.
[15] “Necibesi” kelimesi günümüz diline çevrilmiştir.
[16] “Mücahede” kelimesi günümüz diline çevrilmiştir.
[17] “İntişarına” kelimesi günümüz diline çevrilmiştir.
[18] “Tehakkuk etmiş” kelimesi günümüz diline çevrilmiştir.
[19] “Mütecelli bulunmuştur” kelimesi günümüz diline çevrilmiştir
[20] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur’an’ı Kerim’in Türkçe Meali ve Tefsiri, Bilmen Yayınevi, İstanbul 1985, Cit-2, s.784 v.d.