Eskiden düşmanla çıktığımız savaşta yenilmemiz halinde topraklarımızı, canımızı ve varlıklarımızı milli manevi değerlerimizi kaybedebiliyorduk.
1683 İkinci Viyana kuşatmasından sonra 1921 yılına kadar toprakları kaybede kaybede son kale Ankara’nın ilçesi Haymana’ya kadar çekilmek zorunda kalmıştık.
Artık savaş stratejileri değişti. Öyle paldır küldür savaşlara katılmak yok!
Bir ülkeye veya bölgeye sahip olmak istenildiğinde, sinsice, uzun vadeli, çok ince detaylarına kadar analiz edilen yeni tip savaş planları yürürlüğe konulmaktadır.
İşte şu anda ülkemiz gündeminde olan “madencilik” faaliyetleri, bereketli topraklarımızda gözü olan hain güçlerin uygulamaya koydukları sinsi bir ele geçirme planların bir parçasıdır. Bu küresel güçler, satın aldıkları yerli işbirlikçi siyasetçiler ve taşeron firmalar vasıtasıyla yeşil doğamızın ve geleceğimizin kalbine zehirli baltaları ile saldırmaktadırlar.
Bu SİNSİ PLANA BİLEREK katılan satın alınmış yerli (!) işbirlikçiler, halk, hak, milli manevi değerler, din, iman, insanlık nezdinde ve Anayasa hükümlerine göre birer HAİNDİR.
Bu nedenle; Doğu Karadeniz’de yani cennet vatan topraklarımızda, yurttaşlarımızın geçim kaynağı, yaşam alanı ve geleceği olan yaylalarımızı, derelerimizi, ormanlarımızı, su kaynaklarımızı ve tarım alanlarımıza sahip olmak isteyen hainlerin uygulamaya koydukları planlara karşı çok dikkatli ve duyarlı olmalıyız. Bu güçlere karşı örgütlü mücadelelere katılarak güçlerimizi birleştirmeliyiz.
Bu hain plan nasıl işliyor:
Bölgedeki yerleşik halkımızı bölgeden kaçırmak için madencilik faaliyetleri kisvesi altında, özellikle “Vahşi Madencilik” yapan firmalar bir şekilde bu bölgeye gönderilmektedir. 1985 yılında çıkartılan maden kanunu yaklaşık 40 seneden beri 25 defa değişmiş, her değişiklik bu gibi maksatlı firmaların önü açılarak zenginliklerimizin peşkeş çekilmesine, doğamızın katledilmesine, insan, hayvan ve bitki sağlığının bozulmasına, küresel güçlerin ekmeklerine yağ sürülmesine fırsat verilmiştir.
MAPEG (TC Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü) raporlarına göre bugün bölgemizde gelinen son nokta felaketin habercisidir.
Ordu İli topraklarının Yüzde 83’ü,
Giresun İli topraklarının yüzde 85’i, bünyesinde ki Harşit Vadisinin % 94’ü
Gümüşhane İl topraklarının yüzde 93’ü (İlçe bazında Gümüşhane, Torul, Kürtün %100
Trabzon İli topraklarının yüzde 77’si
Rize İli topraklarının yüzde 82’si
Artvin İli topraklarının yüzde 71’i, bünyesinde ki Artvin merkez %94, Murgul %96, Fındıklı %91
Maden sahası olarak ruhsatlandırılmıştır
Görüldüğü gibi küresel iklim değişikliği sonucu çok değerli olacak fındık, çay gibi tarım alanları, meralarımız, orman ve su havzalarının neredeyse tamamı küresel güçlerin amaçlarına hizmet için sofralarına ikram edilmiştir. Dünyanın en iyi kalitede fındığın yetiştiği Tirebolu Karakaya bölgesi de ruhsatlandırılan maden sahalarının tam göbeğindedir.
Yeraltı maden kaynakları ülkemizin refahı için ekonomimize zenginlik katacak değerlerdir.
Kanun tüzük maddeleri, insan ve hayvan sağlığına dikkat ederek, bağlı kalarak doğamızı bozmadan yapılan gerçek madencilik faaliyetleri konumuz dışıdır. Konumuz Vahşi Madenciliktir.
Doğu Karadeniz’de, yer üstü zenginliklerimiz, yeraltı maden kaynaklarından daha değerlidir. Yer üstü zenginliklerimiz yöre halkımızın geleceğidir, yaşam kaynağıdır. Gözünün feridir, yavrusudur.
Bizlerin nezdinde, yeşilin cenneti bu bölgelerde yapılan her türlü madencilik faaliyetleri, çok para kazanma hırsıyla, kirli emelleri olanlara, zenginliklerimize göz dikmiş küresel sermayeye hizmet veren vahşi madenci firmalardır.
Maden firmalarının işletmeye başlayabilmesi için gerekli olan ÇED (Çevresel Etki Değerlendirilmesi) Raporu için görüşleri istenilen devletin 25’e yakın kuruluşu, ne hikmetse “suya sabuna dokunmadan” ortadan görüş bildirmekte, işletmede olan ve vahşi madencilik yapan firmalara karşı da devletin mekanizmaları nedense etkili bir denetim YAPAMAMAKTADIR.
İşte tam bu durumda Harşit Vadisi Platformu, doğa talanına, çevreye zarar veren projelere karşı duruyor, asıl gayeleri gerçek madencilik faaliyetleri olmayan, vahşi madencilik yapan firmaların faaliyetlerine seyirci kalmayıp, bölge halkımızla birlikte topraklarımızı koruyarak, geleceğimize sahip çıkmak için “yaşam alanlarımıza yapılacak müdahalelere” karşı büyük bir mücadeleye kalkışıyor.
Atalarımızın kurduğu köyler, özenle işlenmiş tarlalar, bahçeler tarihimizin sessiz tanıklarıdır. Atalarımızın bize emanet ettiği bu toprakları biz de çocuklarımıza aynı bilinç ve onurla devretmeliyiz.. Çünkü bu topraklar bizim kaderimiz, bizde onların bekçileriyiz. Şirketler kâr hırsıyla ülkenin her köşesini talan ederken bizler bu duruma seyirci kalamayız.
Yüzde 94’ü maden sahası olarak ruhsatlandırılan Harşit Vadisi, son 20 yılda adeta işgal kuvvetlerinin çıkarması gibi birileri tarafından hedef alınması çok düşündürücüdür. Bunun adı ihanettir.
Bu hainliği masa başında tezgâhlayanlar bilmelidir ki; savaş döneminde işgal kuvvetlerinin Doğu Karadeniz’de gelebildiği son nokta Harşit Vadisidir.
Atalarımız bu vadiyi işgalcilere karşı nasıl savunup, sahip çıkıp bizlere emanet ettiyse, bu aldığımız emanet, hain güçlerle yapılan mücadele sonrası gelecek nesillerimize teslim etmek hedefimizdir.
Önemli doğa alanlarını, tarım alanlarını, meraları, çevre ile ilgili kültürel ve ekonomik değere sahip alanları madencilik faaliyetlerine kapatan bir kanun halen TC hukukunda bulunmamaktadır.
Çeteler bu kanunsuzluktan faydalanarak yola çıkmışlar, bu durumdan cesaret almaktadır. Zaten mevcut kanunlarda hep maden firmaları lehine değiştirilmiştir.
İşte tüm bu şartlar dâhilinde, bünyesinde 1 Vakıf, 1 federasyon, 2 platform, 15 dernek başkanı, 13 kanaat önderinin bulunduğu HARŞİT VADİSİ PLATFORMU, bölgemize yapılan-yapılacak hukuksuz ve haksız müdahaleler için vadimizin güçlü sesi olması üzerine kurulmuştur.
Bu mücadeleye tüm yöre halkı ile birlikte örgütlü mücadeleye kalkışmazsak, burada kaybeden bizler olacağız. Uluslararası sermaye ile iş birliği yapanlar, derelerimizi kirletip, doğayı zehirledikten sonra o derenin geçtiği köylere su satacaklar. Susuz kalan köylere bu sefer satın alınan ajanlar vasıtasıyla,” şu madenciler doğayı, sularımızı zehirledi. Kanser olayları arttı” algı propagandasıyla halkı yöreden göçe zorlayacaklar, bereketli topraklara etnik kökeni ne olduğu belirsiz kavimler yerleştirilecektir.
Fındığın para etmemesi, düşünülmesi gereken bir konudur.
Bu küresel çeteler değil mi tütünümüzü öldürüp bizlere sigara satan…
Bu küresel çeteler değil mi, PKK’yı yaratıp hem ordumuza hem PKK’ya silah satan..
Bu küresel güçler değil mi, hayvancılığımızı öldürüp bizlere et satanlar…
Bu çeteler değil mi, buğday, nohut, mercimek, pirinç gibi üreticilerine gerekli desteği verdirmeyip bu gıda maddelerini hatta samanı bile ithal edenler..
Son zamanlarda fındık bahçelerine musallat olan kokarca belası nasıl birden bire ortaya çıktı dersiniz?
İşte tüm bu olayların saklı gizli gerçeklerini ortaya çıkartabilmemiz için örgütlü mücadelede birlikte olmalıyız.
Tüm Giresun siyasi parti teşkilatlarına ve STK’lara işbirliği öneriyoruz.
Atı alan Üsküdar’ı geçince yarın çok geç olacaktır.
HARŞİT VADİSİ PLATFORMU
Elk Müh. M. Çınar ÇETİNKAYA