Türkeş, Türkün kabul olan duasıydı

Yayınlama: 05.04.2024
62
A+
A-

Sonuna kadar okuyunuz. Mutlaka bir çıktısını alarak çocuklarınıza ve torunlarınıza saklayın, sakın ihmal etmeyiniz, çünkü bu kadar önemli bilgiyi bir araya getirmek zordur.

 

Sen ne büyüksün Ya Rabbi!

Dün Merhum Türkeş için her türlü çirkin sözleri sarf edenler, O’na iftira atanlar bugün hiç yüzleri kızarmadan O’nun kabrini ziyâret ederek siyâsi çıkar elde etmenin rezâletini sergilemekteler.

 

TÜRKEŞ KİMDİR?

Türkeş kimdir sorusunun en güzel cevabı;

”Türkeş, Allah’ın dağılıp yok olmasına rıza göstermediği ve çok sevip, Mâide ayet 54 de övdüğü Türk milletinin ömrünü uzatmak için Türk’e bahşettiği, İslâmi, insani, milli özelliklere sahip, Turani ve Kur’an-i düşünen yiğit, imanlı, bilge bir kişidir”

 

TÜRKEŞ;

Allah’ın dilemesidir ve Türk milletine olan ilâhi bir bahşıdır!

 

TÜRKEŞ;

Allah’ın, âlemlere nizam vermesi ve İslâm’a hizmet etmesi için merhamet, adâlet, tevazu ve hakkaniyet üzere halk ettiği Türk milletine ilâhi bir lütfudur. Böyle biline ve böyle anlatıla!

 

VE DAHASI TÜRKEŞ;

Türk milletinin hür ve bağımsız bir şekilde ilelebet yaşayabilmesi için elzem olan ve Türk milletinin bedeninde alyuvar olup, dışarıdan gelebilecek mikroplara karşı bu bedeni koruyan ve de bu bedenin dik durabilmesi için omurga vazifesi gören ÜLKÜCÜ GENÇLİĞİN yegâne mimarıdır.

 

BAHTİYAR VAHAPZADE TÜRKEŞ’İN ARKASINDAN DER Kİ;

”Bu büyük insanın, bu büyük Türkçü’nün vefatı yalnız Türkiye’yi değil, bütün Türk dünyasını sarstı. Bu nedenle onun matemi bütün Türk dünyasının matemidir. 6 Türk Cumhuriyetinin kazandığı bağımsızlık onun şaheseridir. Bunu cesaretle söyleyebiliriz.

Bugün ben bir Türk olarak, bu büyük Türkoğlu Alparslan Türkeş’in anısı önünde baş eğerek, ona Allah’tan rahmet diliyorum.”

(19 NİSAN 1997 – Türkiye Gazetesi)

 

MÜBAREK BİR ZAT OLAN H. MUSTAFA BABA DA DER Kİ;

(Olay Ankara Hacıbayram Câmii’nin avlusunda geçer)

”Evlâtlarım, yanında birkaç gençle câmiden çıkan şu kişi var ya, işte O’ zat Alparslan Türkeş’tir ve devrimizin yaşayan EN SON İSLÂM DELİKANLISI”dır…”

 

12 EYLÜL 1980 ASKERİ İHTİLÂLİ’NİN YEGÂNE GAYESİ;

Türkiye’de iktidara yürüyen MHP ve ömrünü Türk dünyasının yeniden inşasına adayan ve bu uğurda ülkücü kadroyu hazırlayan BİLGE LİDERİ ALPARSLAN TÜRKEŞ’İN, Sovyetler Birliğinin dağılması sonucu komünizmin esaretinden kurtularak serbest kalacak olan Türkleri teşkilâtlandırması sonucu oluşturmayı hedeflediği bu yeni bloka Ortadoğu’yu da dâhil ederek Batı aleminin karşısına çok güçlü bir organizasyonu çıkarmasının engellenebilmesidir.

 

Bunun bizzat böyle olduğunu, Türkiye ve Ortadoğu Alparslan Türkeş’e teslim edilmediği için zil çalıp etek giyerek oynayan ABD Ankara Büyükelçisi JAMES SPAİN’İN ağzından dinleyelim:

 

”Türkiye’de her on yılda bir mutlaka askeri müdâhaleye yol açtınız. İşin ABD ve Batı dünyası için sevindirici yanı, ülkenin idaresini ALPARSLAN TÜRKEŞ ve O’nun milliyetçi kadrolarının ellerine teslim edilmemesidir. Türkiye’yi üç aşağı-beş yukarı hep aynı meyil ve eğilim içinde seyreden mutedil ve ABD isteklerini reddetmeyen liderlere yönettirdiniz…’’

 

İşin en ilginci sırrı ise, Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Merhum Ufuk Güldemir’in ABD li generale sorduğu soruya karşılık aldığı cevapta saklıdır.

 

Ufuk Güldemir, ABD li Generale, ”ABD’NİN BU İHTİLÂLDE PARMAĞI VAR MI” diye sorunca, aldığı cevap ”Ne yâni, Türkiye gibi önemli bir devletin idâresi ve Ortadoğu coğrafyasının politikaları Türkeş ve onun milliyetçi MHP’sinin ellerine mi bırakılsaydı?” şeklinde olmuştur.

 

ABD- CİA, Alparslan Türkeş’i, Türkçü- Milliyetçi politikalar izlemesinden dolayı her zaman yakından takip ederek kendisinden büyük rahatsızlıklar duymuştur.

 

1960 İhtilâlinde olduğu gibi, 12 Eylül 1980 darbesi sonrasında hazırlanan CIA belgelerinde de ABD’nin MHP ve Türkeş’e karşı olan tavrının değişmediği net bir şekilde görülmektedir.

 

TÜRKEŞ’İ NEDEN TEHLİKE GÖRÜYORLARDI.

Çünkü Türkeş, ‘’Benim asıl mücâdelem emperyalist Batılı devletlere karşıdır, lâkin aşırı solun ihanete varan kanlı sokak hareketleri karşısında Emperyalist Batı ile olan asıl mücâdelemi bir müddetliğine dondurdum’’ diyerek, Batı emperyalizmine karşı olduğunu beyan ediyordu.

 

Her türlü emperyalizme karşı yürüttüğü milli ve Türkçü politikaları sebebiyle Türkeş, hem ABD, hem Avrupa, hem de Rusya’nın aynı derecede düşman oldukları tek liderdi.

 

TÜRKEŞ, KOCA SOVYETLER BİRLİĞİNİ YIKAN KİŞİDİR.

Aşırı Rus milliyetçisi Jirinovski bir televizyon konuşmasında demişti ki;

‘’Sovyetler Birliğini, Türkeş ve O’nun yetiştirdiği ülkücü komandolar yıktı. Sovyetler, Türkiye’de Halk İhtilâlini gerçekleştirerek sıcak denizlere inemedi, çünkü Türkeş ve ülkücü komandoları sokaklara hakim olarak halk ihtilâline mâni oldular…’’

 

12 EYLÜL 1980 İHTİLÂLİNE BİR DE İÇ CEPHEDEN BAKACAK OLURSAK.

Yıllardır Türkeş`i cezaevinden kimin kurtardığına ilişkin çeşitli iddialar ortaya atıldı. Ama Türkeş`i herkesin bildiğinin aksine asla Kenan Evren kurtarmamıştı.

 

Olayın iç yüzü daha başka.

Hatta Kenan Evren okul sıralarında ahlâki bir meseleden dolayı kendisine tokat atan Türkeş´ten intikam almak için O´nu “GİZLİ İDAMA’’ mahkûm etmeyi planlamıştı. Yâni hastanede tutuklu olarak yatan Türkeş, tahliye edilmeyerek hastanede ölecekti.

 

Türkeş`in tahliye olmasını sanılanın aksine Kenan Evren`in değil rahmetli Turgut Sunalp paşa sağladı. Alpaslan Türkeş`in Askeri Mevkii Hastanesi`nde tutuklu olarak kaldığı odaya dinleme cihazları yerleştirilmişti.

 

TURGUT ÖZAL, TÜRKEŞ’İN ÖLÜMÜNÜ İSTİYORDU.

Zamanın Başbakanı Turgut Özal, Türkeş`in cezaevinde kalmasının hayati tehlike arz edeceğini bildiren doktor raporunu bile kasten saklamıştı. Çünkü Türkeş, ANAP iktidarının “Vahşet Kapitalizminin iktidarı” olduğunu ısrarla söylüyordu. Hastanede ölmesi isteniliyordu. Amaç, Türkeş’in  modern usulle  idamını sağlamaktı.

 

Demirel, Ecevit ve Erbakan bir türlü salıverilmişler, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde, 4,5 yıl ile en çok hapis yatan siyâsi  lider Alpaslan Türkeş olmuştu.

 

Türkeş, tutukluluğunun büyük bir kısmını Askeri Mevki Hastanesi`nde geçirdi. En büyük şansı ise kendisine bakmak için görevlendirilen askeri Dr. SELİM KAPTANOĞLU`NUN ülkücü olması idi. Türkeş hastanede rahattı ama odasının her tarafına dinleme cihazı yerleştirilmişti.

 

Türkeş, bütün olayları çıkartan ve kanlı kavgaları meydana getiren kişi muamelesi görüyordu. Askeri Savcı Nurettin Soyer`in ise yanlı davrandığı herkes tarafından biliniyordu. Bütün duruşmalarda tahliye talebi mahkeme heyetince reddediliyordu.

 

Türkeş, kendisine reva görülen bu davranışlar karşısında çok üzülmüş ve gözünün birisi kapanma noktasına gelmişti. Tabip Yüzbaşı Dr. Kaptanoğlu bunları rapor edip, zamanın Özal hükumetine sunuyordu. Hatta ayrı bir rapor ile Türkeş`in ağır şekilde rahatsızlandığı ve kapalı yerde kalmasının hayati tehlikeyi doğuracağını belirtir bir raporu yine Başbakan Özal`a ulaştırmıştı.

 

ÖZAL İSE BU RAPORUN GEREĞİNİ YERİNE GETİRMEDİĞİ GİBİ ÖZELLİKLE SAKLAMIŞTI. AMACI TÜRKEŞ’İ İÇERİDE TUTMAKTI.

Kenan Evren ve tayfası Türkeş’i idam etmeyi düşünüyorlardı. Türkeş asker kökenliydi, bir diğeri ise, çok büyük bir gençlik tabanına sahipti. Bu yüzden Türkeş’i idam ettirmekten korkuyorlardı.

 

TÜRKEŞ BİZZAT YAKINLARINA DİYORDU Kİ;

‘’Beni burada tutmalarının sebebi, üzüntüden hasta olup ölmemi sağlamaktır. Yani ‘modern idam’, kurnazca yok etme planı…’’

 

ÖNCELİKLE BİLİNSİN Kİ;

İçimizdeki, bilhassa da medyada konuşan- yazan ABD, Yahudi, Mason, Moskof ve Çin uşaklarının birleştikleri tek nokta TÜRKEŞ DÜŞMANLIĞI olup, basma kalıp sözleri ise ‘’Türkeş CİA ajanıdır- Gladyodur’’

 

Şayet bu soytarılar Türkeş’i methetmiş olsalardı, o zaman bizler Türkeş’ten şüphe duyar anında yanından uzaklaşır bir daha da dönüp tarafına bile bakmazdık.

 

ÜLKÜCÜ BOZKURTLAR!

TÜRKEŞÇİ ÜLKÜCÜLER SİZLERE SESLENİYORUM!

Sizler, son ümitlerimiz ve son kurtuluş reçetemizsiniz.

Allah, sayılarınızı, imânlarınızı ve güçlerinizi artırsın inşallah.

 

Ülkücünün rehberi, yolundan yürüyerek fikirleriyle aydınlanıp hayat bulacağı tek kişi TÜRKEŞ’TİR. İşte ben bu yüzden ”Türkeşçi ülkücüler” ifadesini kullanıyorum.

 

Bugün birileri kasten ve intikam duygusuyla ülkücü ruhun genetiği ile oynamakta ve ülkücülerle rahmetli Türkeş’in arasına kalın duvarlar örerek ülkücü gençliği bitkisel hayata sokmanın sinsi gayreti içerisindeler!

 

Başbuğumuzu ve O’nun fikirlerini kendilerinize rehber edin, gayrısı boştur!

 

Türkeş’in 9 IŞIĞININ aydınlık ana caddesinden, sizlere hain tuzak kuranların karanlık çıkmaz sokaklarına sapmayın!

 

Bu yaştan sonra bizler sizlerden alacağımız moral ve güçle ancak huzur bulabileceğiz.

 

BAŞBUĞUMUZUN GÖÇÜŞÜNÜN ÜZERİNDEN TAM 27 YIL GEÇTİ.

Ve şimdi Merhum Türkeş’in yerinde, sağlığında kendisi için ”ÖLSE DE KURTULSAK” diyenler oturmaktadırlar.

 

Merhum Türkeş hakkında bu yakışıksız sözleri edenlerin bugün yanlarında olup onları savunanlar, kendilerini ülkücü kabul ederek sağa sola lâf atmakla dava adamı olunacağını sanmaktalar.

 

4 Nisan 1997;

Milyonlarca ülkücünün yetim kaldığı tarihimizin en acı günlerinden biridir.

 

4 Nisan 1997;

Ülkücülerin horlanıp aşağılanarak MHP ve ülkücü kuruluşlardan tasfiyesinin başladığı gündür.

 

4 Nisan 1997;

Başbuğun dışlanıp, O’nun emâneti olan Türk milliyetçiliği fikrinin ve ülkücü dünya görüşünün terk edilerek, sistemin stepneliğine soyunulduğu tarihin başlangıcıdır.

 

NE HAZİNDİR Kİ;

Bugün Başbuğun yerini işgâl edenler, O’nun fikirlerini tamamen yok ettiler. Yetmedi şimdi de ”İlçe Belediye Başkanlarını Büyükşehir  Belediye Başkanları atasınlar” diyerek EYÂLET VÂLİLİKLERİ oluşturmanın öncülüğüne soyunmuşlar!

 

YİNE NE HAZİNDİR Kİ;

Türkeş, Gün Sazak, Yusuf İmamoğlu- Önkuzu- Özmenem- Mustafa Pehlivanoğlu- Fırat Çakıroğlu- Sinan Ateş ve daha binlerce ülkücüye ”Dinsiz, Kan emici vampirler, ağzından kan damlayan câniler, morg bekçileri” diyerek aşağılayıp hakaret edenlerle kol kola girerek Atatürk’ün ve O’nun eseri olan Cumhuriyetin tasfiyesine doğru koşar adım ilerlemektedirler.

 

ÜLKÜCÜ GEÇİNEN MENFAAT TAKLACILARI İSE;

Bütün bunları görmezden gelip, fesbuk sayfalarında ha bire Bilge’ye yağ çekici yazılar paylaşmaktalar. Sizlere yazıklar olsun, utanın!

 

BALGAT’IN UNUTTURMAYA ÇALIŞTIĞI TÜRKEŞ KİMDİR?

Türkeş kimdir sorusunun en güzel cevabı;

Türkeş, yok olmasına rıza göstermediği ve çok sevip, Mâide ayet 54 de övdüğü Türk milletinin ömrünü uzatmak için Allah’ın Türk’e bahşettiği, İslâmi, insâni, ve milli özelliklere sahip, Turani ve Kur’an-i düşünen yiğit, imanlı, bilge bir kişidir.

 

TÜRKEŞ;

Allah’ın dilemesidir ve Türk milletine olan ilâhi bir bahşıdır!

 

TÜRKEŞ;

Allah’ın, âlemlere nizam vermesi ve İslâm’a hizmet etmesi için merhamet, adâlet, tevazu ve hakkaniyet üzere halk ettiği Türk milletine ilâhi bir lütfudur. Türkeş, böyle biline ve böyle anlatıla!

 

ATATÜRK VE TÜRKEŞ, SON DEVRİN KAHRAMANIYDILAR

Bir milletin en karanlık döneminde ortaya çıkarak, karanlıkları aydın eden kahramanlar, o milletin kabul edilmiş dualarıdır. Tıpkı Atatürk ve Türkeş gibi.

 

Bugünkü liderler  ise;

Toplumca, kul oluşumuzu unutarak Allah’a karşı muhalefet ve isyanlarımızın karşılığı olarak bizlere reva görülen birer belây- ı musibettirler.

 

YİNE KARANLIK GÜNLERDEN GEÇMEKTEYİZ!

Yine tarihimizin en karanlık dönemlerinden birini yaşamaktayız ve bu sefer kahramanımız yok.

 

Cenab- ı Allah’ın Türk’ü kahramansız bırakmayacağına inanıyor ve dua ediyoruz; ”Beklediğimiz kahramanı tez gönder, bunaldık Ya Rabbi” diye.

 

Beklediğimiz o kahraman, kim bilir Anadolu’nun hangi köyünde, hangi bucağında, kim bilir hangi kıl çadırda doğdu ve hangi mübarek ananın kucağında belenmekte.

 

Türk’ün beklediği O’ kahramanı tez büyüt Ya Rabbi!

Kıl çadırdan gayrısında doğandan Türk’e kahraman olmaz. Olsa bile sahte olur. Çıkar meydanlarda FERHAT’LIK TASLAR, lâkin dağları değil de gider devletin hazinesini deler!

 

ÜLKÜCÜ GENÇLER!

Ülkücülük anne rahminde başlar,

Emilen süt ve kulağa fısıldanan ninnilerle gelişir

Ve ülkü ocaklarında Başbuğ Alparslan TÜRKEŞ’in engin fikirleri ve gönül ateşiyle pişirilerek gerçek kıvamını bulur.

 

Daha açık bir ifadeyle;

Hamdım, piştim, yandım misâli.

 

Damarlarında başka milletlerin kanını taşıyan,

İman ve ahlâk fukarası,

Soysuz – sopsuz,

Tohumu bozuk,

Emdiği süt haram

Ve ninisi Ermenice, şuca buca olanlar elbette ki her makam ve her zeminden sana karşı havlayıp salya akıtacaklardır. Bundan moralin bozulmasın, bu senin şerefindir bilesin.

 

Düşünün!

Şayet Türkeş gibi bir büyük dava adamı olmasaydı bugün halimiz nice olurdu?

 

ÜLKÜCÜ OLMAK NE BÜYÜK BİR ŞEREF.

Türkeş’in yolundan sapmadan ve başka bir lidere ihtiyaç duymadan bir ömür ülkü hamallığını ibâdet bilip davayı yaşama ve yaşatma uğruna mücâdele etmenin sonrasında mesut ve bahtiyar şekilde hayata veda etmek ne büyük bir şereftir.

 

Bilinmelidir ki şu an;

Türk’ün sırrını açacağı,

Mahremini teslim edeceği,

Omuz verip destek olacağı,

Güvenip kendisine bel bağlayacağı,

Irzı, vatanı ve tüm mukaddeslerinin bekasının teminatı olarak görüp yaslanacağı bir tek parti ve de bir tek lider dâhi yoktur.

 

Bu memlekette en çok aldatılan ve büyük hüsran yaşayanların başında, Türk milletinin alyuvarları- Omurgası- İskeleti ve de yegâne istiklâl ve istikbâl ümidi olan ülkücüler gelir.

 

Hepinizi teker teker muhabbetle kucaklıyorum.

Türk’ün duası ve Allah’ın rahmeti üzerlerinize olsun.

 

Vefatının 27. Yıl dönümünde makamı ve mekânı cennet olsun.