Kılıç çeken teğmenler ve fırtınaya dönüşen bardaklar

Yayınlama: 09.09.2024
22
A+
A-

Kara Harp Okulu’nun mezuniyet töreninde kılıçlarını çekip “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diye haykıran genç teğmenler, bir anda gündemin ortasına oturdu.

Normalde bu durumun haber değeri bile olmaması gerekirken, birileri ısrarla bu doğal ritüeli tartışmaya açmayı tercih etti. Biz de millet olarak zaten normal olanı abartmakta, anormal karşısında sus pus olmakta üstümüze yoktur.

Biraz geriye dönüp bakalım.

Bu genç teğmenler, törenin resmi bölümünde ant içiyor, ardından kılıçlarını çekip “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” diyerek, kendi içlerinde bir nevi kardeşlik ve sadakat yemini ediyorlar. Liderlik bayrağını da Harp Okulu’ndan birincilikle mezun olan Teğmen Ebru Eroğlu taşıyor.

Eski geleneklerden biri olan bu yemin, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra resmî törenlerden çıkarılmış. Ancak kılıçlarını çeken teğmenlerin gayri resmi olarak geçmişin bu mirasını yaşatmaya devam ediyor.

Peki, bu tabloya bakınca ne görüyoruz?

Türk ordusunun genç subayları, kılıçlarını geleneklerine uygun bir şekilde çekiyorlar ve ulu önder Atatürk’e sadakatlerini dile getiriyorlar.

Ne var bunda?

İşte bazı kesimler bunu darbe çığırtkanlığı, askeri vesayetin hortlatılması olarak yorumlamaktan geri durmuyor. Neymiş efendim, “Laik, demokratik Cumhuriyet’e uzanacak eller karşılarında bizi bulacak” ve “Kılıçlarımız daima keskin ve hazır olacaktır” ibareleri birilerini rahatsız etmiş.

Rahatsız olanların rahatsızlığının nereden kaynaklandığını hepimiz çok iyi biliyoruz!

Kaldı ki bu duruma bakıp da “Bu da tartışılır mı?” diye sormamak elde değil. Türkiye’nin onca çözülmesi gereken meselesi varken, genç teğmenlerin kılıç çekmesini konuşmak gerçekten de bir bardak suda fırtına koparmak değil de nedir?

Bu ülkenin ordusu, bu ülkenin değerlerine bağlılığını her fırsatta dile getirmiştir ve bu bağlılık da kılıcın tarih boyunca taşıdığı anlamla çok güzel örtüşür.

Kılıç, Türk kültüründe sadece bir savaş aracı değil, aynı zamanda güç, cesaret, onur ve erdemin sembolüdür. Eski Türklerde demir kutsal kabul edilirken, kılıç da bu kutsallığın bir yansıması olmuştur.

Peki, şimdi ne değişti de kılıç bu kadar tartışma konusu oldu?

Ama esas komedi burada başlıyor. Aynı kesimler ki, Atatürk’ü hiç sevmediği bilinen ve bulunduğu Diyanet İşleri Başkanlığı makamını fuzuli işgal eden Ali Erbaş’ın kılıçla minbere çıkmasını, dini bir gelenek olarak savunurlar; ne hikmetse, genç teğmenlerin kılıçlarını çekip “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” demesini darbe çığırtkanlığı olarak görürler.

Bu ikiyüzlülük değil de nedir?

Riya ve kaypaklıkta dünya şampiyonluğunu kimselere kaptırmayan bu kesimler, nedense Atatürk’ün adını duyunca hop oturup hop kalkıyorlar. Ama iş birileri kılıçla minbere çıkınca, sesleri soluğu çıkmıyor.

Gerçekten de “öküzün altında buzağı aramak” tam bu durumu tanımlar. Kervan yürür, bu kesimlerse hep aynı yerde sayar!

Son olarak, şunu belirtmeden geçemeyeceğim: Türk ordusunun genç teğmenleri, kılıçlarını çekip “Mustafa Kemal’in Askerleriyiz” dediğinde, bunu darbe ya da vesayetle ilişkilendirenler, sadece kendi korkularının esiri olmuşlardır.

Riya ve kaypaklıkta dünya şampiyonu olanlar, maklubeyi soğutmadan yemeye devam ededursun, biz teğmenlere güvenimizi her zaman koruruz.

Bu gençler, tarihten aldıkları güçle, Atatürk’ün izinde ilerleyen subaylar olarak, milletin bağrından çıkmış kahramanlardır.

Bu yüzden, onların bu yeminini tartışmaya açmak yerine, onlarla gurur duymalıyız.

Kılıçları keskin, yolları açık olsun!

REKLAM ALANI
Bir Yorum Yazın
Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.