Hz. Ali’nin hala bile güncelliğini koruyan, bir harf öğretmenin karşılığını kırk yıl kölelikte arayan kadim bir anlayıştan geliyoruz. Öğretmenlik, insanın mimarı olmaktan öte bir yaşam kılavuzu olmayı gerektirir. Elbette kutsal bir meslek olması boşuna değil.
Çünkü öğretmen, yalnızca bilgi aktaran değil, aynı zamanda bir bireyi hayata hazırlayan kişidir. İnsan denilen bu muhteşem yapıyı sağlam bir temel üzerine inşa etmek, öğretmenlerin omuzlarındaki en büyük sorumluluk.
Benim eğitim serüvenim biraz erken başladı. Henüz 5,5 yaşındayken sınıf sıralarında buldum kendimi. Bu acelecilik belki de hiperaktifliğimin bir sonucuydu. Annemin anlattıklarına göre, komşularımız bile “Bu çocuğu getirip başımıza iş açma!” diye sitem edermiş. Evde radyo ve pikapları parçalayıp bir daha birleştiremeyen küçük bir ‘mucit’ olduğumu düşünürsek, onların haklı olabileceğini söyleyebilirim. Ancak bu erken başlangıç, hayatımı şekillendiren unutulmaz öğretmenlerle tanışmamı da sağladı.
İlkokuldaki öğretmenim Emel Baykal’ı unutmak mümkün mü? Bizim kuşağa Atatürk sevgisini aşılayan, “Ali topu tut” cümlelerini hayatımıza kazandıran o büyük insan… İlkokul yıllarımda arkadaşlarla küçük çocukça aşklarımızın öğretmene kadar taşınması ve sonuç olarak kulaklarımızın çekilmesi bugün gülerek hatırladığım anılar arasında. Fakat bu basit hatıraların bile temelinde bir sevgi ve şefkat var. Öğretmenler, hayatımızdaki ilk rehberlerdir ve onların izleri hep kalır.
Ortaokulda Vatan sevgisinin aşılanmasının mimarı Sosyal Bilgiler Öğretmenim Muzaffer Alkurt unutamadıklarımdan olmuştur. Yine o yıllarda Türkçe öğretmenim Filiz Temür’ün bir sorusu, hayatımda yeni bir pencere açtı: “Siz Atatürk olsanız ne yapardınız?” O gün o soruya yazdığım kompozisyon, arkadaşlarım arasında “Başbakan” lakabını kazanmama neden oldu.
Bu tür ilham veren sorular ve teşvikler, öğrencilerin potansiyelini ortaya çıkaran küçük ama etkili adımlardır. Bugün hala yazı yazıyorsam, bu bir öğretmenin beni yazmaya teşvik etmesi sayesindedir.
1980 öncesinde Giresun Lisesi’nin karmaşık yıllarında çok anı biriktiremesem de Cin Yusuf (Yusuf Birol) gibi birkaç öğretmenin ışığını hayat boyu hissettim. Akabinde Endüstri Meslek Lisesinde her biri ayrı ayrı bilgi hazinesi ve ekol olan İsmail Bozalioğlu, Özdemir Bozatlıoğlu, Adem Balcı, Trabzonlu Hikmet hocam, Ali Şahin, Ahmet Çıtır ve Sadık Torlak olgunlaşmaya başlayan yaşamımızda iz bıraktılar.
Ama hayat dersi yalnızca sınıfta verilmez. Okul dışındaki spor hocam Selami Çelebi, Gazetecilikte öğretmenlerim merhum Mustafa Dağ, Ünal Malkoç ve Ahmet Kayacık’ı rahmetle yad ediyorum.
Espiye İmam Hatip Lisesinin en uzun süre ile müdürlük görevini yapan Hikmet İlhami Temel, derslerde öğrendiklerimin ötesinde bir yaşam vizyonu kazandırdı. Şeref Çakmak, hem dini hem de sportif bilgisiyle bana farklı bir perspektif sundu. Her biri, yalnızca bilgi vermedi; hayatı daha anlamlı bir şekilde görmemi sağladı. Seyfullah Çiçek tanıştığım öğretmenler arasında en değerlilerindendir şüphesiz. Gazeteci meslektaşım, ağabeyim Asım İnan hocam senin yerin her zaman ayrıdır diyorum.
Aydınlar Ocağından Başkanım ilahiyatçı – eğitimci Nurettin Bölük, Ali Karadeniz, Ahmet Gürsoy ve sınıf arkadaşım Rahman Çakır’dan hala öğrenmeye devam ediyoruz.
Her öğretmen bir kahramandır. Onlar, sadece sınıflarda değil, toplumun her alanında bir ışık kaynağıdır. Bugün her birine saygı ve sevgiyle eğiliyoruz.
Başöğretmen Gazi Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, hayata iz bırakan tüm öğretmenlere sonsuz teşekkürler.
Sözün özü, bir öğretmen yalnızca mesleğini yapmaz; geleceği şekillendirir, toplumun temel taşlarını oluşturur. Ve iyi ki vardınız.