Zafer Bayramı’nda Atatürk’ü anmak toplumsal bir görevdir

Yayınlama: 27.08.2024
Düzenleme: 29.08.2024 00:32
24
A+
A-

Toplumlar, kimliklerini ve geleceğe dair umutlarını, geçmişlerinden aldıkları mirasla şekillendirirler. Tarihi liderler, bu mirasın en önemli unsurlarıdır. Onlar, sadece bir dönemin kahramanları değil, aynı zamanda milletlerin ortak değerlerinin sembolleridir.

Ne yazık ki, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün isminin Diyanet İşleri Başkanlığı’nın hutbelerinde anılmaması, bu ortak hafızayı zayıflatan bir sessizlik olarak karşımıza çıkıyor. Bu durum, sadece bir eksiklik değil, aynı zamanda derin bir sorunun göstergesi olarak değerlendirilebilir.

Yaklaşan 30 Ağustos Zafer Bayramı, Türk milletinin bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin en parlak anlarından birini temsil eder. Ancak bu zaferin arka planında yatan bir başka önemli dönüm noktası da Sakarya Meydan Muharebesi’dir.

23 Ağustos 1921’de başlayıp 13 Eylül 1921’de zaferle sonuçlanan bu muharebe, Kurtuluş Savaşı’nın kaderini belirleyen en kritik aşamalardan biridir. Mustafa Kemal Atatürk’ün, “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh bütün vatandır,” sözleriyle şekillenen bu savaş, milletimizin bağımsızlık mücadelesindeki kararlılığını ve azmini simgeler. Bu zafer, Türk milletinin tarihinde sadece askeri bir başarı değil, aynı zamanda ulusal egemenlik mücadelesinin taçlandığı bir dönüm noktasıdır.

Bu zaferlerin ve liderlerinin unutturulmaya çalışılması, toplumsal hafızamızda ciddi bir eksiklik yaratmakla kalmaz, aynı zamanda dini ve milli birlik arasındaki dengeyi de zedeler. Atatürk’ün isminin hutbelerde geçmemesi, basit bir unutkanlık mı, yoksa kasıtlı bir tercih mi? Bu sorunun cevabı aranırken, dini ve milli değerler arasında bir kopukluk yaratılmaya çalışıldığı izlenimi doğuyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumsal değerlerimizle dini değerlerimizi bir arada tutarak, Atatürk’ü anmalı ve onun mirasına sahip çıkmalıdır.

Sosyal yaşamın önemli bir parçası olan bayramlar ve hutbeler, milli birlik ve beraberliğin pekiştiği anlar olmalıdır. Sakarya Meydan Muharebesi’nde başlayan ve 30 Ağustos Zaferi ile taçlanan bu destansı mücadeleyi unutturmak, tarihe ve milletimize yapılmış büyük bir haksızlık olacaktır. Bu kahramanlıkları anmamak, toplumsal birliğimizi zayıflatır ve sosyal dokumuzda derin yaralar açabilir.

Oysa ki hutbeler, toplumu birleştirici ve kaynaştırıcı mesajların verildiği yerler olmalıdır. Diyanet İşleri Başkanlığı, toplumun ortak hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak hareket etmeli, Atatürk’ü anarak milli birlik ve beraberliği güçlendirmelidir.

Atatürk’e ve onun kurucu değerlerine saygı göstermek, yalnızca geçmişimize değil, aynı zamanda geleceğimize de sahip çıkmak demektir. Bu sorumluluğu yerine getirmek, hepimizin ortak görevidir.

Toplumsal hafızayı güçlü tutmak, sosyal yaşamın temel unsurlarından biridir. Atatürk gibi liderlerin anılması, sadece geçmişimizi değil, geleceğimizi de aydınlatan bir meşale olarak görülmelidir.

Bu nedenle, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bu konuda daha duyarlı olması, toplumun ortak değerlerine saygı göstermesi ve Atatürk’ün ismini hutbelerde anması, milli birlik ve beraberliğin güçlenmesine katkı sağlayacaktır.

Unutmayalım ki, geçmişini unutan bir millet, geleceğini de kaybetme riskiyle karşı karşıyadır. Atatürk’ü anmak, sadece bir görev değil, aynı zamanda bir sorumluluktur. Bu sorumluluğu yerine getirmek, sosyal yaşamımızın ve toplumsal birliğimizin teminatıdır.

Bu vesileyle, Sakarya Meydan Muharebesi’nde tamamen şehit olan Binbaşı Hüseyin Avni Alpaslan komutasındaki Giresunlu 42. Gönüllü alayı dahil olma üzere canlarını feda eden tüm şehitlerimizi ve gazilerimizi saygıyla anıyor, onlara minnet ve şükranlarımızı sunuyoruz.

Ulu önderimiz Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere bu vatanı bize emanet eden kahramanlarımızın ruhları şad olsun.

REKLAM ALANI