Bu dünyaya daha bir Ahmet Bal gelmez.
Hiç gelmez…
Neden gelmez biliyor musunuz?
O babası Özden Bal gibi, haksızlığa tahammül edemeyen, gariban dostuydu.
Özden Bal’ı duymayanlara hatırlatmakta fayda var. Kendine münhasır kişiliği ile yaşadığı dönemde damgasını vuran yiğit ve mert bir isimdi.
Giresun’un son kabadayısı idi.
Rahmetli babamdan dinlemiştim… Özden Bal deyince akan sular dururdu.
Geçmişte Görele’den Şiran’ı yurt etmiş ve uzun yıllar o coğrafyada yaşamış “ekinci” olarak milliyetçilik yaptığını düşünürdüm rahmetli babamı.
Yaş kemale erince ve oğlu Ahmet Bal’ın dostluğu ile müşerref olunca anladım gerçeği.
Tam tamına “babasının oğlu” ifadenin tam yansımasıdır desek mübalağa etmemiş oluruz.
xxx
Fazla uzağa gitmeye gerek yok.
Yakın zaman ki anılarımız henüz taptaze.
Büyük sıkıntılar yaşadığım Koronavirüs pandemisinin hemen akabinde Amerika’dan Giresun’a dönünce Deniz Lokantasının önünde Ody ile otururken karşılaşmıştık.
Kucaklaşmıştık ama Ody yerinde duramıyordu.
Onunla da kucaklaştık. Ben onu öptüm O’da beni.
Orada bana şunu demişti; “Bak Candemir kardeşim… Ben insan sarrafıyım ama şu Ody benden daha fazla sarraf.”
Belki ilerleyen zamanda Ody için özel yazarım.
xxx
Yine o dönem İstanbul’a uzanmıştım fırsattan istifade.
Taksim’de volta attıktan sonra Tepebaşın’dan Karaköy’e uzanmıştım Yüksek Kaldırım Caddesinden.
Maksadım Akın Balık’ta sevgili dostum Kazım’ı görüp onun hazırladığı mezeler eşliğinde 2 tek atmaktı.
Beni görünce şaşırmıştı Kazım. Kovit belasından sağ salim kurtulduğum için yüzünden gülücükten güller açıyordu.
“Hangi masaya oturayım” derken atıldı, “Bırak oturmayı bak sana kimi göstereceğim” diyerek tuttu kolumdan yakınlardaki başka bir mekana götürdü beni…
Ensesinden tanımıştım. Tek başına oturmuş yudumluyordu.
“Vay dayı bizsiz he” diyerek takılmış yine yüzünde gülücükten güller açmıştı.
Hasbıhal’dan sonra, “Hayrola ne işin var burada” dediğim de “Ton Baba” gelecek onu bekliyorum demişti.
Aradan 15 dakika geçmişti ki Ton Baba lakaplı Tonguç Oksal gözükmüştü sokağın başında.
Onunla da hasbıhal edip yaşanan pandemi sürecini konuştuktan sonra soluğu Taksim’de almıştık.
Giresun, Giresunspor biraz da politika sohbetimizin ana ögesi olmuştu.
Güzel bir gecenin sonunda Giresun’da bunu yenilemek üzere ayrılmıştık.
xxx
Geçtiğimiz yıl baharda yine Türkiye’ye gelmiştim.
Menfur bir hadiseden dolayı 4 duvar arasında idi.
Savcı’dan zor bela izin alarak Espiye’de cezaevinde ziyaret etmiştim.
Hiç beklemiyordu sanırım.
Beni karşısında görünce vukuu bulan şaşkınlığı gözünden okunuyordu.
“Giresun’a geleceğimde ağabeyimi görmeden gider miyim?” dediğimde tebessüm etmişti.
Koah’tan dem vurarak sormuştum, “Var mı sıkıntı?” diye.
“Olsa ne olur Candemir’im… Vademiz geldiyse gideriz” demişti.
xxx
En son geçtiğimiz aylarda Amerika’dan İstanbul’a, dünyaya gözlerini açan torunum Eren Pamir ile tanışıp onu sevmeye geldiğimde Giresun’a kaçamak yapmıştım.
Malum bizim gibilerin yaşam kaynağıdır Giresun.
Telefonla aradım ve kısa da olsa hasbıhal ettik yeniden.
Anladım ki mustarip olduğu koah hastalığı ivme kazanmıştı.
Kısa süreli Giresun ziyaretimin akabinde Amerika’ya dönmeden önce yine görüşmüştük telefonda.
Helalleşip kapatmıştık telefonu.
İşte o son görüşme oldu.
xxx
Oğlum Cemre aradı Amerika’da gece yarısı iken; “Baba Ahmet Bal Hakk’ın rahmetine kavuşmuş” dedi.
“Ne diyorsun oğlum” diyebildim.
Telefona sarılarak bizim Ferdi Topkara’yı aradım… Durumu anlamaya çalışırken, “Doğru abi… Koah krizi gelmiş yine, hastaneye kaldırmışlar ancak kurtaramamışlar” dedi.
Hey gidi hey.
Koca çınar devrilmişti.
xxx
Her şehrin kendine münhasır marka değerleri ve kişilikleri vardır.
Ahmet Bal’da onlardan biri idi.
Unutmayacağız elbette.
Mekânı cennet ruhu şâd olsun.